Gülseren KAYA

Tarih: 02.03.2022 01:37

TARİHİN UTANÇ LEKELERİ

Facebook Twitter Linked-in

Bizim eski mahallede, 80 küsur yaşlarında, Almanya tarihinin Hitler ve Nazi Dönemi’ni yaşamış, kendi tabirlerine göre tarihin utanç sayfasının tanıkları Alman komşularımı anlatayım size.
 
Taşındığımız ev yine aynı sokaktaydı, eski dairemizden yaklaşık on bina ötedeydi.
Eve taşınmamız çok hızlı gelişmişti, yardıma gelen arkadaşlarımın sayesinde iki günde taşınma bitmişti. Temizlik, boya ve badana derken birkaç güne tamamen yerleşebilmiştik.
 
Eşyaları yerleştirdikten sonra yeni komşularımızla yavaş yavaş tanışmaya başlamıştık.
Binamızda toplam dört daire vardı yani bizim sadece üç komşumuz vardı.
Üst kat komşularımızla kapı önünde ayaküstü tanışmıştık. Her iki aile de cana yakın, konuşmayı seven çocuklu aileydi. Oğluma da binada arkadaş çıktığı için içten içe de seviniyordum.
 
WİLLY VE GERDY’LE TANIŞMA
 
Karşımızda yaşlı bir Alman çift oturuyordu, onlarla daha tanışamamıştık.
Eve her gelip gittiğimizde pencereden bize bakıp gülümseyerek el sallıyorlardı.
İkisi de yaşlarına rağmen çok dinç ve aktifti.
Hâlâ evdeki her türlü ihtiyaçlarını kendileri tedarik edebiliyorlardı.
Eve düzenli yardıma gelen giden görmemiştim, sağlıklarına da çok dikkat ediyorlardı.
Çift, bina yapıldığından beri bu dairede oturuyormuş. Evlendiklerinin ilk yıllarında bu daireye geçmişler. Bizim o sokağı ve bizim binanın tarihini en baştan ve en iyi tanıyanlardandı.
 
İlk tanışmamız biraz mesafeli olmuş olsa da zamanla mesafeleri ortadan kaldırabilmiştik.
Bir gün sarma ve peynirli börek yapmıştım. Hemen bir tabağa iki porsiyon yerleştirip çaldım kapılarını. Willy açmıştı kapıyı, beni elimdeki tabakla görünce “Bizim kendimize yemek alabilme gücümüz var.” demişti.
Ben de hiç bozuntuya vermeden “Elbette.” demiştim gülümseyerek.
Amacımı tatlı bir dille belirtmiş, bizim kültürümüzde yeni komşuların birbiriyle tanışma amaçlı böyle şeyler yaptığını anlatmıştım. Ayrıca onlara Türk mutfağını tattırmak istediğimi, beğenmezlerse bir daha getirmeyeceğimi söyleyerek vedalaşmıştım.
Teşekkür edip kapıyı kapadı, yüzündeki ifadeden sonucun iyi mi, kötü mü olacağını çıkaramamıştım. Neyse yapacak bir şey yoktu, artık sonucu bekleyecektik.
 
Aradan birkaç gün geçti, bir akşamüstü kapı çaldı. Kapıyı açtığımda Willy ve Gerdy kapıdaydı. Benim tabağım ve ellerinde bir kalıp çikolatayla duruyorlardı orada.
Yüzleri gülüyordu, içeriye buyur ettim.
Evi nasıl döşediğime baktılar, odaları gezdiler, sonra da çocuklarımla tanışıp konuştular.
Önlerine birer Türk kahvesi getirdiğimde çok mutlu olduklarını fark ettim.
Biz, artık yeni gelen komşu olarak onaylandığımızın farkındaydık, bu arada götürdüğüm yemeğin çok lezzetli olduğunu söyleyerek teşekkür ettiler.
 
O günden sonra ara sıra yaptığım özel yemekleri tatması için onlara da götürürdüm.
Zamanla birbirimize alışmıştık artık, sık sık kahve içmeye davet edip benimle sohbet ederlerdi. İkisi de konuşkandı, merakla beni ve çocuklarımı tanımaya çalışıyordu. Meraklı fakat bir o kadar da saygılıydılar.
Beni ve çocuklarımı benimsemişlerdi, birbirimize elimizden geldiğince yardım ediyorduk.
Tatile gittiklerinde Gerdy’nin çiçeklerine ben bakıyordum, onlar da ben olmadığımda kedimize bakıyordu.
Zamanla çocuklarıma manevi ebe ve dede oldular.
Ben de onların çok uzakta yaşayan kızlarının eksikliğini doldurduğumun farkındaydım.
 
“SAVAŞ, DEVLETLERİN BULDUĞU EN KORKUNÇ OYUN”
 
Bir gün yine birlikte kahve içerken bana savaş dönemi yaşadıklarını anlatmaya başladılar. Willy oğlumu göstererek onun yaşındayken Hitler ve Nazi Dönemi’nde yaşadıklarını ve İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesindeki hayatını anlattı.
Çok zor şartlar altında verdiği hayat mücadelesini, korkularını, çektiği acıları hüzün dolu gözlerle anlattı.
“Savaş, devletlerin bulduğu en korkunç oyun.” derdi.
 
“İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinde büyük felaketlere yol açmış büyük bir savaştır.” demişti, söylerken gözleri dalmıştı yine uzaklara. Milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanan savaşın, tarihe Almanya için kara leke olarak geçtiğini tekrarladı.
Neo-Nazi Dönemi’ni anlatırken Hitler’e göstermek zorunda kaldığı itaati de hayatının utancı olarak tanımlardı. Anlatırken bakışlarındaki üzüntüyü, utancı görmemek mümkün değildi.
 
Savaş dönemi ve sonrasındaki salgın hastalıklardan ekonomik krizlerden de bahsetmişti.
Almanya’nın bölünmesini, yaşanılan trajedileri, bölünen aileleri anlatırken ikisinin de gözleri dolardı.
Yaşadıkları bu büyük felaketi anlatırken o günleri hatırlamak belli ki ikisi için de aradan geçen onca zamana rağmen hâlâ çok zordu.
 
Willy anlatırken Gerdy dinlerdi, Gerdy anlatırken de Willy dinlerdi.
Arada, birbirine unuttuklarını hatırlatırken tarihe şahitlik etmiş bu iki insan, şimdiye şükrederken “Bir daha yaşamamak dileğiyle.” sözleriyle tamamlardı bütün cümleleri.
 
Bir gün Gerdy hastalanmıştı, ihtiyaçlarını sorma amacıyla çaldım kapılarını.
Ayaküstü biraz sohbet ettik, Gerdy bana dönüp “80 yaşımı geçtim, çocukluğum hariç çok güzel bir hayatım oldu. Her daim şükrederek yaşadım, yaşadığımız o korkunç savaşı bir daha görmemek dileğiyle.” dedi.
SAVAŞIN KAYBEDENİ OLUR
Bugün 21’inci yüzyılda yaşıyor olmamıza rağmen hâlâ savaşın korkunç yüzünü yaşıyor olmamızdan büyük üzüntü duyuyorum.
İnsanlık bunca teknolojik donanıma rağmen dünyanın bazı bölgelerinde olupbittileri sanki bir savaş filmi izler gibi izliyor.
Basra Körfezi’nde, yıllarca süren Irak ve İran savaşı. Balkanlardaki savaş ve bitmeyen İsrail Filistin çatışmaları.
Şimdi ise Rusya ve Ukrayna’da olanları elimiz kolumuz bağlı çaresizce izliyoruz.
 
Biz haberleri izlerken bile ürperirken orada bu duruma maruz kalanlar nasıl dayanıyor? Nasıl baş edebiliyor onca korkuyla, acıyla, kayıpla?
Teknolojik olarak ne kadar ilerlersek ilerleyelim, korkarım ki savaşlar hep var olacak.
Sanki tam da barışa kavuştuk dediğimizde umudumuz havada hep asılı kalacak.
Umarız barış, fotoğraf çekilirken havada askıda kalan elmalar gibi olmaz. Ne dalda kalabilen ne de yere düşebilen.
 
Nasip olur da ben de ileride Gerdy ve Willy gibi başkalarına hayatımı anlatırsam “Çok güzel bir hayatım oldu fakat 2022 yılında Avrupa’da Üçüncü Dünya Savaşı başladı çünkü Rusya Ukrayna’ya savaş ilan etti.” demek zorunda kalmam.
 
İnsanların öldüğü hiçbir dava haklı değildir.
Savaşın kazananı olmaz, sadece kaybedeni olur.
Analar evlatlarını, çocuklar babalarını, kardeşler abilerini kaybeder.
Ben de herkes gibi savaş istemiyorum, dünyamızdaki bütün canlılar için barış istiyorum.
 
Barış, barış, barış…
 
İnsanca…
 

 
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —