Mustafa Remzi Özbadem

Tarih: 20.11.2025 03:22

Revizyon

Facebook Twitter Linked-in

“Dinin cefasını fakirler, sefasını zenginler yaşar...”

MRO

İnsanlık tarihinin 30-40 bin yıl öncesine dayandığına uzun süre inanıldı. Fakat son yıllarda bulunan arkeolojik kalıntılar ve fosiller bu tabloyu altüst etti. Artık elimizde karbon testleriyle milyonlarca yıl öncesine ait olduğu belirlenen çekiçler, kemikler, mağara yazıları var. Güney Amerika’nın kadim halkları İnkaların resimlerinde elinde cep telefonu tutan insanlar, helikopter kullanan figürler bile yer alıyor.

Peki, bu nasıl mümkün olabilir?
Bugünkü teknolojiyle bile inşası onlarca yıl sürecek piramitleri çöl insanları nasıl yaptı? Milyonlarca yıllık olduğu iddia edilen, yüksek enerji frekansları yayan Bosna Piramitleri neyin habercisi?

Ve elbette:

Göbekli Tepe.

Tescilli bir Urfalı olarak söylüyorum: Çiğköftenin tavandan düşmediği, isottan daha kavurucu olduğu o topraklarda 12 bin yıl öncesine ait bir medeniyetin varlığı insanı hayrete düşürüyor. Akrabalara bakınca şaşırıyor insan; zamanında bu toprakların ışık saçtığına inanamıyor.

Bir de son yıllarda patlak veren bir kargaşa:

Anunnaki efsanesi.

Bir milyondan fazla Sümer tableti… Her biri 10 ila 12 bin yıl öncesine ait. Ve bu tabletlerde yazılanlar gerçekten ürkütücü. Çünkü bu metinler yalnızca insanlık tarihini değil, tek tanrılı dinlerin temelini de sorgulatabilecek güçte.

Tabletlerin gölgesinde dinler ve korkular

Tabletlerin çözülmesiyle birlikte dünyanın dört bir yanından dini liderlerin panikle bir araya geldiği, “dinler arası kardeşlik” toplantıları düzenlediği biliniyor. Tabii ki biz bu toplantıların sebebinin tabletler olduğunu o zamanlar bilmiyorduk. Yüzyıllarca birbirine düşman olan taraflar, hocası, papazı, hahamı bir anda kucaklaşıp Mahsun Kırmızıgül eşliğinde “Hepimiz kardeşiz” türküleri okudu. Ve kısa bir zaman sonra kan müptelaları, ellerinde şırıngalarıyla yine karanlık sokaklara düştüler.

Kardeşlik türküsü sessizliğe gömüldü.

Amerika, Irak’a girdiğinde ilk olarak antik Babil bölgesindeki Sümer tabletlerini kontrol altına aldı. “Irak halkının özgürlüğü” bahanesiyle yürütülen savaşın ayrı bir hedefi, bu kadim bilgilere ulaşmaktı.

Peki ne yazıyordu o tabletlerde?
Azerbaycan’da yaşayan Yahudi kökenli bir profesör çözdü tabletleri. Şoka girdi. Nasıl yazıp anlatacaktı insanlara ortaya çıkanları?

Altın, DNA ve yasak sırlar

Anunnaki tabletlerinde şu ifadeler geçiyordu:

“Dünyaya, gezegenimiz olan Nibiru’nun zarar gören atmosferini onarmak için gerekli saf toz altını temin etmeye geldik. Altını çıkarmak ve işlemek için canlılar yarattık. Güçlü ama akılca zayıf olan bu varlıklar kontrolsüz çalıştıkları için sorun çıkardılar.”

Darwin’in evrim teorisiyle “maymun–insan arası geçiş türü” olarak tanımladığı canlılar belki de bu yaratılışın bir parçasıydı. Bilim uzun yıllar bu olasılığı gözümüze soktu. Kafeste adına Cafer koyduğumuz o şempanze ile… (Ben çocukken İzmir Hayvanat Bahçesi’ndeki maymunun adıydı.) İsmi ile pekiştirme adına hayvan sigara müptelası yapılmıştı. Sonunda KOAH hastası oldu kesin; göremedik garibi.

Evrim çukurunda takılıp kaldık yüzyıllarca;
Maymun dallarında, elimizde çürük muzlarla dolandık.
Dolandırıldık. Kandırıldık.

Hikayeye devam:

Anunnaki krallarından biri kendi DNA’sını kullanarak bugünkü insanı yarattı.

Erkek ve dişi.
Adlarına Adam ve Eva dedi.
Bildiğimiz Adem ve Havva yani. Tanıdık değil mi?

“Fakat bu karışım, ırksal saflığı bozduğu gerekçesiyle Anunnakiler arasında önce büyük bir kavgaya, ardından nükleer savaşa yol açtı. Dağlar yıkıldı, insanların etleri kemiklerinden sıyrıldı.”

Bu da tanıdık geldi değil mi?
Kur’an-ı Kerim’de kıyamet günüyle ilgili ayetlerde verilen bilgiler…

İnce bir hat: Bilim

Tabletler yalnızca yaratılışla değil, evrenin yapısıyla ilgili bilgiler de veriyor. Güneş sistemine her 3600 yılda bir giren bir gezegenden söz ediyorlar. Bu gezegen güneşin arkasına geçiyor ve zarar görmeden orada kalıyor. Yani “yaratıcı bir düzen” fikrini bilimsel temellerle destekliyor.

Üstelik tabletlerde dev boyutlu varlıklardan da söz ediliyor. Amerika’da sergilenen 6 metrelik insan kalıntıları, kutsal kitaplarda bahsi geçen “dev kavimlerle” paralellik gösteriyor.

Peki o zaman insanlık tarihi boyunca üretilen tonlarca altın nereye gitti, gidiyor?
Ya da gönderiliyor?

Hepsi mi Nusret’in o abartılı lokantalarında tüketildi?

Altın doğada kaybolmayan bir elementtir. Yüzyıllardır kazdık, çıkardık, depoladık. Yerleri değişti ama asla yok olmadılar. Dünya rezervi hâlâ orantısız biçimde düşük.

Kaliforniyum (gramı milyonlarca dolar),
Rodyum (gramı on binlerce dolar),
Elmas varken altına bu kadar hücum neden?

Uğruna cana kıyılan, savaşlar yapılan o kadar altın nerede?

Yoksa yaklaşmakta olduğu söylenen, Kasım ayı ortası–sonu dünya yakınlarına geleceği iddia edilen gök cismi 3I Atlas, o altınları almaya mı geliyor?

Öyleyse saklayın tüm altınları.
Zaten son aylarda yükselen altın borsası, devletlerin delice altın toplaması yeterince düşündürücü.

Bir Revizyon Zamanı

Sorun şu aslında:

Bu kalıntılar 12 bin yıllık.
Bize anlatılan Allah dinleri en fazla 3500 yaşında.

“Tüpün gazı kaçıyor mu?” diye çakmakla kontrol eden bu insan grubunda kafalar karışık. Özellikle gençlerin beyni mikser gibi çalışıyor son dönemde. Bir önceki jöleli kuşağın ardından gelen Z kuşağında fark edilen alışılmadık karakter, haklı olarak çok sorgulanıyor.

Bugün bilimin inançla kesiştirildiği bir dönemdeyiz. Ateizm, deizm, geleneksel inançlar kendini sorgulamaya evriliyor. Yani her kesimde kafa karışıklığı var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dinde bir revizyon” vurgusu bu anlamda dikkate değer. Belki de gönderilmiş olan yazılı belgelerin insanlığa sunumunda gerçek bir “güncellemeye” ihtiyaç var.

Yani önce üst beyinlerin güncellenmesi gerekiyor.

Yoksa yakında farklı ibadethanelerde “Anunnaki duaları” ve onların “imamlarını” duyup göreceğiz. Zaten sosyal medyada zihinlere işlenmeye başlanmışken hızlı davranılması şart olmuştur.

Değerlerinize geçmişi ve geleceğiyle beraber sahip çıkın!
Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.

Bu sahip çıkma eylemi, başkalarının hak ve özgürlüklerini kısıtlamasın mümkünse.

Ne olursa olsun, nerede olursanız olun:

Gülümseyin…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —