Gülseren KAYA/ Yazar
Bugün, size 90’lı yıllardan bugüne kadın olmak üzerine yazmak istedim.
90’lı yıllarda, kadın olmak demek, mücadele demekti, başkaldırmaydı.
İsyandı...
Çünkü kadının hakkını alması için mücadele etmesi gerekliydi.
Mücadele için dayanışmalı, dayanışmak için de kadınlarımızı bilgilendirmeli ve en önemlisi de birlikte organize olmalıydık.
İdeolojilerimizin doğrultusunda kendimizi geliştirmeliydik.
Hak verilmezdi, alınırdı.
Haklarımızı savunduk, yeri geldi, sokaklara döküldük.
Haksızlıklara karşı tek yürek ve tek yumruk olduk.
Sesimizi duyurmak için avazımız çıktığı kadar bağırdık.
Bildiğimiz doğruların arkasında durduk, savunduk, eleştirdik ve soruşturduk.
KADINLARIMIZ, KIZLARIMIZ, ÇOCUKLARIMIZ İÇİN…
Ne için?
Kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız için… Bizden sonraki nesillere mücadele ruhunu aktarabilmek için.
Ne acı değil mi? Şimdi 21. yüzyıldayız ve aradan geçen 30 yıla rağmen hâlâ “Hayatlarımız bizim, kararlarımız bizim” sloganını kullanmak zorundayız.
BİR YANDA MARS’A YOLCULUK, BİR YANDA KADIN CİNAYETİ
Mars’a gönderilen uzay aracı, uzaydan resimler, videolar hatta test sonuçları gönderirken, biz dünyamızda her gün, kadınların eşleri tarafından öldürülüşlerine dair haberleri okuyoruz, izliyoruz.
EŞİTLİK İSTİYORUZ
Erkek egemen sistemin içinde hâlâ kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz.
Hâlâ eşitlik diyoruz, eşitlik istiyoruz.
Ne diyeyim?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müz kutlu olsun.