Remzi UYSAL


OHRİD, OHRİD GÖLÜ VE BALKAN TÜRKLERİ

Balkanlar’ın tarihi, kültürü ve acılarıyla örülü topraklarında, Ohrid Gölü kıyısından bir bakış: Geçmişin izleri, bugünün gerçekleri ve geleceğe dair umutlarla dolu bir yolculuk…


Balkan gezimizde bulunduğumuz Kosova, Karadağ ve Arnavutluk’taki kültür ve eğitim programlarımızın ardından tekrar geldiğimiz Kuzey Makedonya’da, ilginç bir tatlı su gölü olan ve yeraltı nehirleriyle beslenen, aynı zamanda gölden dışarıya akan nehir ve dereler sayesinde berrak bir suya sahip Ohrid Gölü kıyısında, dün de aynı otelde konakladık.

Ohrid Gölü’nün %30’u Arnavutluk’ta, %70’i ise Kuzey Makedonya sınırları içerisindedir.

Üç ülkeye — Arnavutluk, Yunanistan ve Kuzey Makedonya’ya — sınırı olan Prespa Gölü’nden çıkan Drim Nehri, tektonik oluşumların etkisiyle yer altına iner ve Ohrid Gölü’ne yaklaştığı bir noktada tekrar yüzeye çıkarak göle dökülür.

Deniz seviyesinden 700 metre yüksekte bulunan Ohrid Gölü’nün suyu, hem göle dökülen hem de gölden çıkan sular sayesinde yaklaşık 6 ayda bir yenilenir. Güneşli bir havada, 21 metre derinlikteki dibi bile görülebilir.

Tektonik bir yapıya sahip olan gölün zemini sert kireç taşlarından oluşur. Gölün yaşı 1 milyon ile 1 milyon 380 bin yıl arasında tahmin edilmektedir. Ben de iki gün önceki Balkan gezi notumda Ohrid Gölü’nün “1 milyon yaşında” olduğunu yazmıştım.

 

30 kilometre uzunluğunda, 14 kilometre genişliğindeki gölün en derin noktası 288 metredir; ortalama derinliği ise 151 metredir.

UNESCO, 1979 yılında Ohrid Gölü’nü; bir yıl sonra ise Ohrid kentini koruma altına almıştır.

Ohrid kentinde, gölün kuzeyinde kalan bazı sokakları gezerken kendinizi Safranbolu sokaklarında gibi hissedersiniz.

1924 yılından bu yana Ohrid Gölü’nde yaşayan “Plaşica” (diğer adıyla "korkak balık") adlı balığın pulları ile midye iç zarından yapılan özel bir teknikle üretilen Ohrid incisi, bugün yalnızca üç aile tarafından yapılmakta ve bu sanat yalnızca oğullara öğretilmektedir.

Kuzey Makedonya’nın 2021 yılı nüfus sayımına göre yaklaşık 1,8 milyonluk nüfusu içinde 70.961 Türk yaşamaktadır. Ülkenin yüzölçümü 25.780 km²’dir. Başkenti Üsküp’tür.

Ülkedeki Türklerin büyük bir kısmı Yörük kökenlidir. Göl kenarındaki bir kafede sohbet ettiğimiz, ülkenin önemli bir bakanlığında görev yapan genç bir Türk, atalarının Karaman’dan geldiğini anlattı.

Osmanlı, fethettiği Balkan topraklarına hanedana başkaldırabilecek Yörük aşiretlerini — özellikle Karaman ve Aydın yöresindekileri — yerleştirmiştir. Bu Yörüklerin torunları, tarih boyunca bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Bu insanlar için Türkiye, daima büyük ağabeydir. Nasıl küçük kardeş ağabeyine güvenirse, Balkan Türkleri de aynı duygularla Türkiye’ye bağlanmıştır. ATATÜRK onlar için tartışmasız bir kurtarıcı, dahi bir liderdir.

Ohridli bir aydın Yörük arkadaşımla yaptığım sohbet sırasında Türkiye’yi yöneten tüm isimleri sevdiklerini söyledi.

Yugoslavya döneminde beş büyük fabrikaya sahip olan Ohrid’de bugün büyük bir sanayi bulunmamaktadır. Tarım ve hayvancılıkta da kendine yetememektedir.

Ülkenin bütünlüğü Mareşal Tito’nun nefesiyle korunmuş, ancak onun 1980 yılındaki vefatından sonra Yugoslavya dağılmıştır. Ohrid, Makedonya’nın güneyinde önemli bir konumda yer almaktadır.

Hitler’in Nazi orduları II. Dünya Savaşı sırasında Balkanları işgal ettiğinde, Tito halk direnişini örgütlemiş ve 650 bin partizanla mücadele etmiş; 1943’te Mareşal, 1946’da ise Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı olmuştur.

İstanbul’da eski adıyla Taşlıtarla’da yaşadığım yıllarda, Makedon göçmeni yaşlı bir komşumuzun teyzesi, partizanlarla Makedon dağlarında savaştığını ve Tito’yu yakından gördüğünü anlatırdı.

Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi Yunanistan’ı tedirgin etmiş; AB ve ABD’nin devreye girmesiyle ülkenin ismine 2017 yılında “Kuzey” eklenmiştir.

NATO üyesi olan Kuzey Makedonya’da tarım ve hayvancılık gerilemiş, işsizlik artmış, gençler ise Orta ve Batı Avrupa’da gelecek aramaktadır.

Bir zamanlar kendi kendine yetebilen bu ülke, şimdi Balkanlar’ın en yoksul ülkelerinden biri konumundadır. CIA raporlarına göre ABD, Yugoslavya’nın dağılması için önemli çabalar harcamıştır.

Makedon arkadaşım, CIA’nin Yugoslavya’yı dağıtmak için önce halkı birbirine düşürdüğünü, sonra ekonomiyi çökerttiğini anlatırken, Türkiye’yi de ekonomik yönden çökertmeye çalıştıklarını söylüyor.

Ona, “Büyük bir ortak kültürümüz var. Türkiye sizin her zaman ağabeyiniz olacaktır. BOP’un Türkiye üzerindeki planlarının başarılı olacağına inanmıyorum. Biz millet olarak uçurumun kenarından birçok kez dönmeyi başardık” dedim.

Makedon Yörük arkadaşım ise “Yugoslavya’yı dağıtmak için önce bizi birbirimize düşürdüler. Ama sizde önce ekonomiyi çökertmeye çalışıyorlar” diyerek kaygısını dile getirdi.

Ohrid’te, su kenarındaki bir kafeye yakın olan ve görmek istediğim Kağıt Müzesi’ni ziyaret ettik.

M.Ö. 2. yüzyılda Çin’de başlayan kağıt yapımı, 700 yıl önce Ohrid’de de başlamış. Kağıdın ana maddeleri su, pamuk ve ağaç talaşıdır. Bu karışım 21 gün büyük kaplarda bekletilir, süzüldükten sonra ilk kağıt elde edilir. Üzerine yazı ve resim basılabilir.

Kiril Alfabesi’nin doğduğu kent Ohrid’tir. Kiril ve Metodi kardeşler tarafından geliştirilen bu alfabe, öğrencileri Klimend ve Naum tarafından yaygınlaştırılmıştır. Bugün 300 milyondan fazla insan bu alfabeyi kullanmaktadır.

Balkanlar ve Makedonya üzerine ilk tarih dersimi babamdan, sonra okul kitaplarından ve zamanla başka kaynaklardan alarak bilgi dağarcığımı geliştirdim.

Balkanlar, zor bir coğrafyadır; bir yandan bal, diğer yandan gözyaşı ve kan akar. “Bal-kanlar” burası işte.

Osmanlı, son yüzyılında burada ciddi kayıplar yaşamıştır. 1912-1913 Balkan Savaşı ile Türk ve Müslümanlara eşine az rastlanır bir soykırım uygulanmıştır. Osmanlı bu durumu Milletler Cemiyeti’ne taşımaya hazırlanırken I. Dünya Savaşı başlamış, Balkan soykırımı unutulmuştur.

Bu coğrafya, Büyük İskender, İskender Bey, Spartaküs, Üsküplü Maria Teresa, Atatürk, Enver Paşa, Resneli Niyazi, Ohrili Eyüp Sabri Bey, Strugalı Dr. İbrahim Tema ve büyükbabam Raşit Çavuş gibi pek çok değerli insanı yetiştirmiştir.

Son yıllardaki Balkan seyahatlerimde Almanca konuşan birine rastlamakta zorluk çekiyorum. Gümrüklerde, otellerde, lokantalarda, pazarda Almanca konuşan neredeyse yok. Entelektüellerle yaptığım sohbetlerde bunun temel nedeninin Hitler ve Nazi ordularının II. Dünya Savaşı’ndaki işgali olduğu sonucuna ulaştım.

Bosna Savaşı ve Srebrenica katliamı da bu coğrafyada yaşayan Sırp ve Hırvatlar dışındaki halklar için kapanmayacak yaralardır.

Zaman, tarihteki acı olayların unutulmasında hiç aceleci davranmıyor.

Akşam saatlerinde, yılların ilkbaharında yatağına sığmayan Vardar Nehri’ni ve Fatih Sultan Mehmet’in 1469’da tamamladığı, 220 metre uzunluğundaki Taşköprü’nün altından akan sularını izledim. Ardından Büyük İskender’in at üzerindeki devasa heykelini ve çevresindeki arslan figürlerini seyrettim.

Her şeye rağmen seni seviyorum Balkanlar. “Hafızamda izlerin var” diyerek kent merkezinde kaldığım otelime dönüyorum.

İyi okumalar ve sağlıklı günler dilerim.

 

Adıyaman

10.07.2025

  • İMSAK 03:22
  • GÜNEŞ 05:07
  • ÖĞLE 12:37
  • İKİNDİ 16:30
  • AKŞAM 19:58
  • YATSI 21:35

Hamburg-Schnelsen’deki Saldırganlar Her Yerde Aranıyor

El Bagajı Ücretsiz mi Olmalı? AB'den Yeni Tatil Hamlesi

Berlin'de, Gazzeli çocukların fotoğrafları Federal Meclis'in önünde sergilendi

Hamburg-Wilhelmsburg’da 12 Yaşındaki Aaliyah İçin Kayıp Alarmı

Futbolda Passolig dönemi sona erdi! Artık maçlara kimlikle girilecek

Hamburg'da Aile Dramı: Genç Kadın Öldürüldü, Zanlı Hayatını Kaybetti