Tarihin en eskilerinden o… İçinde yabancıya yer olmayan, sıcak bir renkle buluştuğunda hemen zıtlık oluşturarak ayrışan: Mavi.
Soğuğun ve çekingenliğin rengi… Utangaçlığıyla coşkudan uzak yine de devinimlere tutkun.
Mor ilişkilere adanıp sevdanın kırmızısını yakalayamayan Mavi olgunlaşamadı.
Ne aydınlıkla ne de karanlıkla birleşebildi bütünüyle.
Çocuklukla yetişkinlik arasında mavi, bir gün kırmızıyla tanıştı. O gün, ilk kez kendisini duyumsadı. Aşkı bildi. Aşkla çoğaldı. Bu aşktan bir çocuğu oldu mavinin. Yavrusunu her geçen gün, tonunu artırarak büyüyen örtüsüyle sarıp sarmaladı...
Büyüdü çocuk, bir gün, “sarmalama artık” dedi annesine. Annesi serbest bıraktı onu ama çocuk, tek rengin baskısından sıyrılamadı hiçbir zaman. Üzerindeki perde ağır, sis yoğundu… O da blues dinledi, melankoli yaşadı… Ta ki gökkuşağına rastlayıncaya kadar… Turuncu ve morla tanıştı. Güneşin sarısına boyanmak istedi; yeşil oldu doğaya karıştı. Çam kokusu oldu rüzgârda uçtu, bal oldu peteğe kondu, arı oldu havalandı...
Sonra annesine söyledi bir gün: “Hani mavi özgürlüktü?”