Yasemin Murat Arslan


KÜÇÜK BİR KASABADA TERZİ KARDEŞLER

KÜÇÜK BİR KASABADA TERZİ KARDEŞLER


Hani Türkiye’de ve Türkiye gibi ülkelerde, sıkça dile getirilen bazı kelimeler var ya namus, ahlak, dürüstlük gibi. Bu tür değerleri de en çok karşımızdaki kişilerde ararız ve dışarıdan bakıp kimin ne kadar ahlaklı, dürüst ve namuslu olduğuna karar veririz. Bir insanı ilk gördüğümüzde ne görebiliriz? Tabii ki kılık kıyafet, saç baş, erkekse sakal ve bıyık. Gördüğümüze göre o kişiyi değerlendirmeye, bir not vermeye çalışırız. 
Biraz sohbet ettiğimiz zaman ise o kişinin sesinin tonunu nasıl ayarladığına, bizimle hangi konularda sohbet edebildiğine göre o kişi hakkında bir fikir edinmiş oluruz. Tanıyorsak ailesini, ailesinin görünümünü, duruşunu, davranışlarını da ölçü olarak alırız. 
 
Daha ilerleyen zamanlarda ise o kişiyle yaptığımız işler, alışverişler o kişi hakkında bize çok ama çok daha fazla bilgi verir çünkü iş ahlakı diye bir şey var. Doğru ve dürüst olmak, işini temiz yapmak, verdiği sözü tutmak, tutamayacağı sözü vermemek gibi davranışlar bir insanla yapacağımız işler için çok önemlidir. 
 
Andımızın içinde de geçer “Doğruyum, çalışkanım.” sözü. Keşke uygulayabilsek! 
 
Burada size çocukluğumda şahit olduğum, o zamanlar, çok anlayamadığım ama şimdi ne kadar değerli olduğunu fark ettiğim bir iş ahlakından bahsetmek istiyorum. 
 
Anadolu’nun ortasına yerleşmiş ailecek meslek olarak terziliği babadan oğula, abiden kardeşe, dayıdan yeğene devrederek geçimlerini sağlamaya çalışan göçmen bir aile. 
 
Görünüşleri Anadolu insanından biraz farklı, açık tenli, sarışın, bıyıksız ya da burunlarının altında ufak bir bıyık bırakmış kişiler. Keza eşleri, kısa elbiseler giyinip, dudaklarına ruj, yanaklarına allık sürüp, üzerlerinde pardösü, başlarından şeffaf birer örtü bağlayıp hemen hemen her gün gezmeye giden insanlar. 
Kısacası onların oranın yerlisi olmadığı belli ve herkes bunu biliyor. 
Hanımlar yarı açık geziyor ama beyler camide beş vakit namaz kılıyor. 
 
Hani insanlara güvenip güvenmeme konusunda bazı kriterlerimiz vardır ya. Bunların başında, karşılaştığımız kişinin bize benzeyip benzememesi gelir. Bizimle aynı inanca sahip olması, aynı kültürden olması, aynı dili konuşması ona güvenmemizi kolaylaştıran özellikler oluyor ama burada karşıdaki insanı çelişkiye düşüren bir tablo var: Dış görünüş kafa karıştırıcı. Cumhuriyetin kuruluşuyla artık birçok kadının giyim tarzı onlar gibi olsa da o kıyafetler, o kasaba için o tarihlerde henüz çok alışılmış bir durum değil. Hele hele beş vakit namaz kılan bir erkeğin eşinin giyim tarzı hiç değil. 
 
Diğer insanlar şimdi bu insanlara güvensin mi, güvenmesin mi? 
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! 
Önce ön yargılı olan kasaba halkı “Bunlar, Avrupa’dan gelmiş gavurlar. Numaradan camiye gidiyorlar, bizi kandırmaya çalışıyorlar. Eşlerine baksanıza yarı açık her gün çarşının ortasından geçip gidiyor.” diyor. Yerin kulağı vardır ya ağızdan ağza, kulaktan kulağa duyuluyor işte böyle şeyler. 
 
“BAŞKA YERE GİTMEK İSTEMİYORUM”
 
Ben sekiz, on yaşındayım ve hemen hemen her gün bu terzi kardeşlerin küçücük kasabadaki, küçücük atölyesine gidip geliyorum. 
Burada çocuk aklımla dikkatimi çeken birkaç durumdan bahsetmek istiyorum. Beş erkek kardeşten o zamanlar sadece ikisi devam ettiriyordu terzilik mesleğini. Eyüp Ustalar, denirdi hepsine birden. 
Sanırım, Eyüp Usta, hep işinin başında olduğu için ve en son karar onun ağzından çıktığı için adı geçerdi. Hepsi usta ama ölçüyü alan, kumaşı kesen, biçen Eyüp Usta’ydı. Bayram mı gelecek millet sıraya dizilir kapılarında. Düğün mü olacak millet, damatlık takım ya da damadın ve gelinin aile fertlerine takım elbise için çalardı kapılarını. “Vaktimiz yok, çok fazla sipariş var elimizde, yetiştirmemiz mümkün değil.” deseler de millet, kumaşı bırakıp, “Siz yaparsınız. Başka yere götürmek istemiyorum. Siz nasıl dikiyorsanız kaç yıldır giyiniyorum, daha bir tane düğmesi bile düşmedi.” der, çıkıp giderdi oradan. 
Yalnız sağlam dikmek mi? Aynı zamanda kitap gibi üzerine otururdu herkesin üzerine diktikleri ceketler, pantolonlar, yelekler. 
 
Tabii o zamanlar benim duyduğuma göre Türkiye’de hazır giyim henüz çok kalitesiz. Sabah ilk defa giydiğiniz bir pantolonun dikişi öğleye kadar tutmaz, düğmeler daha eve gelmeden düşerdi üstünüzden. Biz çok fazla hazır kıyafet almadığımız için yaşamadık öyle şeyler. Kumaş yırtılırdı ama düğmemiz asla düşmez, dikişlerimiz dökülmezdi. 
Bayrama on beş gün kala alınırdı ölçüleri bütün sülale çocuklarının akşam yorgun argın eve gelen Eyüp Usta tarafından. İsimleri yazılırdı ölçülerin üzerine Nuri Usta tarafından. Boş zamanında ilk işi, abilerinin yanına yardıma gitmek olurdu İdris Usta’nın hiç değilse çocukların bayramlıklarını yetiştirmek için. 
 
Herkes onların çalışkanlığını, güzel, temiz ve dürüst yaptığı işleri konuşurdu. 
 
Ruhunuz şad olsun Eyüp ve Nuri amca! Kardeşiniz seksen altı yaşını doldurmuş oldu. Allah sağlıklı uzun ve hayırlı ömürler versin. 
 
Dürüst insanlarla karşılaşmanız dileğimle. Hoşça kalın. 
 
 

 

Adıyaman

02.07.2025

  • İMSAK 03:15
  • GÜNEŞ 05:02
  • ÖĞLE 12:36
  • İKİNDİ 16:29
  • AKŞAM 20:00
  • YATSI 21:39

Philipp Treu, Freiburg’a Transfer Oldu: Avrupa Hayaline Bir Adım Daha Yaklaştı

Dikkat! Düşük Gelirliler için Radyo-TV Vergisinden Muafiyet Mümkün

Hamburg’dan Geleceğe Akıllı Yatırım Hamlesi: Borç Freni Reformu Meclisten Geçiyor

Hannover’de Şehir Spora Açıldı: Bewegungs(t)räume 2025 Başladı

Groß-Sand Hastanesi İçin Umut Işığı: Linke ve CDU’dan Halkın Katılımına Açık Oturum Hamlesi

CHP'nin Kurultay davasında erteleme kararı