Mustafa Remzi Özbadem


Köprü Üstü Boy Boy

“Ne kadar kızsam, sövsem, zaman zaman dövsem de zihnimde saatlerce; seviyorum halkımı, insanımı.”


“Ne kadar kızsam, sövsem, zaman zaman dövsem de zihnimde saatlerce; seviyorum halkımı, insanımı.”

Şaşırmayın, bu hissiyat tam anlamıyla otuz sene öncesine aittir. Çoğunlukla çapından ya tam sağa ya da tam sola kayık duran, ortayı kendine haram kılan; yanındaki düğünden habersiz, Kaf Dağı’ndaki sivrisinekten rahatsız olan insanım.

Komşusu dayak yerken izleyen, bir gün sıra kendisine geldiğinde komşusuna çemkiren... Kinini ona kusan. Onu döven.

Cebindeki son parayı çok sevdiği deri cüzdana veren… Fermuarlı kısmı neredeyse patlayacak, kremi cüzdana yayılacak kadar eskimiş; ne zaman kullanılacağı belirsiz olan, belki de bir gün balon yapılıp atılacak prezervatiften başka hiçbir şey taşımadığı o cüzdanın sahibi… Paradan çok ödenecek faturalar ve fişlerle doldurulup karışık sandviç gibi arka cebinde taşınan o cüzdan… Belki de hiçbir zaman gerçek anlamda görevini yerine getiremeyecek olan… Sevgilisi paraya hasret, yırtılıp atılacak olan…

O cüzdan boş olduğu sürece yerinde gitmeyecek işler, bağlantılar… İstediğini satın alıp giyemeyecek, yiyemeyecek insanoğlu… İçi dolu iken göğsünü dik tutacak olan o ekstra nefesten mahrum kalacak ben, sen, o…

Biz.

Bizlere verilenle yaşamak.
Fazlası ile tanışamamak.

Eski huzurun sırrı, tam bir aile olabilmekti. Tam aile kavramı: çalışan, kazandığıyla her türlü ihtiyaca yetebilen, dik durabilen, evin direği, gururlu bir adam.

Baba.

Arka planda evin gerçek reisi, evi çekip çeviren, çocukların yetiştirilmesinde en büyük paya sahip olan, ayaklarının altına cennet vaat edilmiş o muhteşem canlı… Terlikler kraliçesi:

Anne.

Ve işin teferruat kısmında kendisine verilenler kadar kılıç sallayan, genelde sokakların ağaları, beyleri, kraliçeleri, prensesleri… Ama eve geldiklerinde taçlarını ve kılıçlarını kapının dışına asmak zorunda kalan civcivler:

Çocuklar.

Yani huzurun, birliğin, dirliğin şifresi buydu. Kısaca: huzur, huzur ve yine huzur.

Karanlık…

Sonra bir gün hava bozdu. Kara kara bulutları, soğuk ve güçlü kasırgalar getirip üstümüze attı. Nemli, kokan bir havayı solumaya başladık, yarım yarım alınan nefeslerle. Yıldırımlar, şimşekler çakarken güzel insanları aldı bizlerden. Ağaçların yaprakları solup dökülmeye başladı. Daha az meyveye şükür ettik. Suyumuz kirlendi. Bize suyu da satmaya başladı birileri. E hani hava, su bedava idi bu dünyada?

Babalar daha çok çalışıp, daha çok yoruldular. Sık sık hastalandılar. Ve erken öldüler çoğu.

İlk önce babalarımızı gömmeye alıştık.

Babanın yokluğunda, yetmediği yerde ikinci kahramanı oyuna aldık. Hazır değillerdi daha. Zaten çok olan görevleri deyim yerindeyse ikiye katlandı. Dağlar altında kaldılar.

Yetemedikleri yerde, kıyamadıkları prens ve prensesleri soktular oyuna. Okuyup cehaleti bitirecekleri zamanı, fabrika köşelerinde çocuk işçiler olarak harcadılar. Onları da bitirdiler. Gülmeyi, güldürmeyi, yaşamayı unutturdular bize.

Bir hikâyeyle taçlandıralım konuyu:

“Ne kadar eziyet etse de bir türlü isyan etmeyen, sessiz kalan, hatta krallarına şükreden halkı için kralın son tercihi, şehrin girişindeki köprünün ortasına iri yarı birini koymak olmuş. Kral adama:

— Burada durup geleni geçeni becereceksin (!) demiş.

Adam da:

— Emredersiniz kralım! demiş ve başlamış işini yapmaya.

Zaman böyle ilerlerken, bir gün halktan bir sözcü krala, halkın ortak şikâyetini sunma adına görüşme talep etmiş. Kral, sonunda duyarlı olmayı öğrenip isyana geçtiler diye sevinmiş. Makama gelen köylüye:

— Anlat bakalım köylü! Sorun nedir?

Adam kralına selamını verdikten sonra başlamış konuşmaya:

— Eey büyük kralım! Yakın bir zamanda köprü üzerine bir görevli koydunuz. Bu arkadaş gelene geçene bildiğiniz gibi giydiriyor. Şimdi bizim sorunumuz şu: Akşam saatlerinde eve dönüşlerde haliyle köprü üstü kalabalık oluyor ve bizler de eve geç kalıyoruz. E arkadaş da bayağı zorlanıyor. Dileğimiz şu ki en azından akşamları bir ikinci arkadaşı daha görevlendirirseniz iş daha hızlı ilerler, evimize erken erken gideriz…”

Köprü üzerlerinde kalmayalım umuduyla:
“Gülümseyin…”

Adıyaman

03.07.2025

  • İMSAK 03:16
  • GÜNEŞ 05:03
  • ÖĞLE 12:36
  • İKİNDİ 16:29
  • AKŞAM 20:00
  • YATSI 21:39

Almanya'nın Saksonya eyaletinde çıkan orman yangınından dolayı bir mahalle tahliye edildi

Hamburg-Lurup’ta 44 Yaşındaki Kadın Kayıp: Polis Halktan Yardım İstiyor

Moisling’in Kalbi 55 Yaşında: Haus der Mitte’de Büyük Kutlama

Bavyera ile Türkiye Arasında Sağlık Diplomasisi Güçleniyor

Hamburg’a “Herkes İçin Tuvalet” Geliyor

Philipp Treu, Freiburg’a Transfer Oldu: Avrupa Hayaline Bir Adım Daha Yaklaştı