Kibar ÖZKAN BEKTAŞ


Kına Gecesi Ritüeli

Kına geceleri, hem hüzün hem de neşeyi bir arada yaşatan; türkülerle ağlatıp halaylarla güldüren, geçmişten günümüze uzanan en özel geleneklerden biridir.


Kültürleri iyi ya da kötü diye tanımlamamız, onların yüzyıllardır varlıklarını sürdürdüğü gerçeğini değiştirmez. Bu nedenledir ki günümüzde de, kılıf değiştirerek hayatlarımızda varlıklarını sürdürmektedirler.

Kına gecelerinin nasıl ortaya çıktığını okumadım. Okusaydım muhtemelen “rivayet odur ki” diye başlayan cümlelerle eski bir hikâyeyle başlayacaktım. Oysa ben, günümüze kadar gelen ve birebir yaşadığım anları anlatmanın daha gerçekçi olacağını düşündüğümden, söze buradan başlamayı uygun buluyorum.

Kına gecesi, genellikle erkek tarafının kız evine gelmesiyle yakılır. Gece, isminden de anlaşılacağı üzere kız evine akşama doğru gelinmesi yerindedir.
Elbette günümüzde özel kına salonları tutuluyor; fakat ben size değişime uğramış olsa da geleneksel kına gecesini, yani kız evinin kapısının önünde yapılan kına gecesini anlatacağım.

Öncesinde kız evi, erkek tarafının gelmesini bekler. Heyecanlı bir sessizlik vardır. Bu sessizlik, davul ve zurna çalarak gelen erkek tarafının gelmesiyle yerini sadece heyecana bırakır.
Davetliler birer birer gelir. Davetli dediysem de özel bir giriş yoktur. Mahallede kapının önüdür. İsteyen gelir, isteyen camdan seyreder.

Uzun zamandır birbirini görmeyen tanıdıklar için bu, hoş bir buluşmadır da aynı zamanda. Hasret giderilir, sohbetler yapılır. Ardından gelin kız ve damat, kınaya gelenlerin onları rahat görebilecekleri özel köşeye otururlar. Eskiden çok sade düzenlenirdi bu oturulacak yer: beyaz plastik kare bir masa, üzerinde saten beyaz bir örtü, ortasında yapay bir çiçek… Yanına iki sandalye konulduğunda tamamlanmış sayılırdı. Şimdilerdeyse ihtişamlı gelin tahtları kuruluyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, kötü de olmuyor.

Gelin ve damat yerini aldıktan sonra davullu zurnalı eğlence bir süre daha sürer. Özellikle halaylar… Genellikle ağır oynanan halaylardır bunlar; üçayak, kırkayak, yanlama gibi. Çünkü halaya, gelinle damadın rahatça eşlik etmesi gerekir. Burada halay başı önemlidir; çünkü düğünün ahengini belirler. Renkli pullarıyla sallanan halay mendili, ortama ayrı bir ambiyans katar. Tıpkı geceyi aydınlatan renkli lambalar gibi…

Dışarıda eğlence coşkuyla sürerken, içeride kına hazırlıkları başlamıştır bile. Gelin, kınanın yoğrulmasını izler. İnanca göre evliliğinde mutlu olan bir kadının kınayı yoğurması ve gelinin eline yakması, yeni evlenecek çiftin de bu mutluluğu yaşayacağına işarettir.
Kına yoğurulduktan sonra küçük toplar yapılır. Her birinin üzerine mum dikilir ve yuvarlak bir tepsiye yerleştirilir. Ardından genç kızların öncülüğünde gelinle damat dışarı çıkarılır.

Meydan denilen yere iki sandalye konulur. Kalabalık çember biçiminde etraflarını sarar. Gelin ve damat üç kez sandalyelerin etrafında döner. Üçüncü dönüşte gelin sandalyeye oturur, damat da yanına ilişir. Böylece dönme ritüeli tamamlanmış olur.

Sonra, kınayı gelin ve damadın başlarının üzerinde gezdiren kalabalık, gür sesiyle öne çıkan birinin öncülüğünde kına türküsünü söyler. Maksat bellidir: gelini ağlatmak. En yaygın iki türkü vardır.

Birincisi:

Kınayı getir aney
Parmağın batır aney
Bu gece misafirem
Koynunda yatır aney

Bu dörtlükle başlayan türküye davul ve zurna eşlik eder. Ardından ikinci dörtlük gelir. Gelin ağlamış mı diye kırmızı duvağın altından bakılır. Ağlamadıysa türkü uzatılır, devam edilir.

İkincisi ise neredeyse herkesin bildiği türküdür:

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini görmesinler

Gelini ağlatmanın sebebi nedir derseniz, ben bunu ataerkil sisteme küçük bir isyan olarak görürüm. Çünkü evlenen kız, soyadı da dâhil pek çok açıdan artık eşinin ailesine dâhil olur. Tatlı bir veda denilse de, acıdır aslında. Neyse ki günümüzde bazı şeyler az da olsa aşılmaya başlandı.

Türkülerin ardından gelinin eline kına yakılır. Fakat “kız evi naz evidir” derler ya, işte tam da bu yüzden gelin elini hemen açmaz. Erkek tarafından, özellikle de kaynanasından altın bekler. Altın avucuna bırakılınca elini açar ve kına yakılır. Üzerine kırmızı eldiven geçirilir. Geleneğe göre makbul olan, kınanın sabaha kadar elde kalması ve elin sıkıca kapanmasıdır.
Damadın eline de kına yakılır. Erkeğin elini hemen açması beklenir. Ama bazen o da işin şakasına kaçar, elini açmaz.

Kınalar yakıldıktan sonra hüzünlü tören yerini eğlenceye bırakır. Çift karşılıklı çifte telli oynar. “Ağladık, güldük, yerini bulduk” mantığı hâkimdir artık. Bu sırada davetlilere erkek tarafının getirdiği çerezler dağıtılır. Bir yandan çerezler yenir, bir yandan gelinle damat izlenir. Eğlence bir süre daha sürer, ardından herkes evine dağılır. Evine dağılan genç kızlar ve erkeklerden birbirine ısınanlar olur. Ama bu sır gibi gizli tutulur. Kimi genç o gece mutlu, kimisi âşık uyur. Aşktır bu; ne zaman gelir bilinmez ki.

O gece evlenen kız ise, yeni hayatına başlamadan önceki son gecesi olduğunu bilerek, eğer şanslıysa tatlı bir yorgunlukla uyuyakalır. Çünkü ertesi sabah gelinlik giyecektir. Telli duvaklı evden çıkmak, kızların üstlenmek zorunda olduğu bir vazifedir çünkü…

Sevgilerimle

Adıyaman

01.09.2025

  • İMSAK 04:25
  • GÜNEŞ 05:50
  • ÖĞLE 12:32
  • İKİNDİ 16:10
  • AKŞAM 19:04
  • YATSI 20:23

IFSH İçin Tarihi Adım: Hamburg’un Barış Araştırmaları Enstitüsü Leibniz Yolunda

Bremen’de 37 Genç Görev Başında: Hauptzollamt’ta Yeni Kariyer Başlıyor

Milka Çikolatalarında “Mogelpackung” Tartışması: Hamburg Tüketici Merkezi Mondelez’i Mahkemeye Verdi

Köln’de Barış Yürüyüşüne Sert Müdahale

Hamburg-Hohenfelde’de Shisha Barda Silahlı Cinayet: 33 Yaşındaki Adam Öldürüldü

Hamburg’da U-Bahn İstasyonunda Silah Sesleri – Şüpheli Polis Kontrolünden Kaçtı