Belki de insanı en çok insan yapan duygudur aşk.
Sadece bir kişiye duyulan o tarifsiz yakınlık değil; hayata, doğaya, bir fikre, bir ses tonuna bile duyulabilen o derin bağlılık…
İnsanın gözleri başka görmeye, dili başka söylemeye başlar. Kalp bir kez aşkla çarpmaya görsün, artık hiçbir şey aynı kalmaz. Gerçek aşk dönüştürücüdür.
“Aşk, insanın kendi sınırlarını unutmasıdır; bir başkasının varlığında kendini yeniden bulmasıdır.”
Aşk, yalnızca birine yönelmiş tutkulu bir his değil; insanın içini yıkayıp arındıran, sert yanlarını törpüleyen, varlığını incelten bir hâl değişimidir.
Aşkla dolan bir kalp sadece sevdiğine değil, herkese karşı daha nazik, daha anlayışlı olur. Bir başkasına bakarken, sanki aşığın maşukuna baktığı gibi bakar; yani sevgiyle, dikkatle, şefkatle. Eskiler boşuna dememiş:
Aşk adam eder. Çünkü aşk, öfkeye sabır, yargıya anlayış, bencilliğe merhamet öğretir. Kalbini açan bir insan, yalnızca sevmeyi değil, hoş görmeyi de öğrenir. Ve işte o zaman gerçek bir dönüşüm başlar: içten, sessiz, derin bir insanlaşma.
Düşünsenize; bir sabah herkes biraz daha aşık olarak uyansa…
Belki o zaman, trafikte kornalar daha az çalar, sokakta yüzler biraz daha güler, birbirimizin yükünü fark etmemiz biraz daha kolay olurdu. Belki haberlerde felaket yerine umut konuşulur, birbirimizi kırmadan da anlaşabileceğimizi hatırlardık.“Sevgi, en büyük devrimdir. İçeriden başlar, sessizce yayılır ve dünyayı değiştirir.”
Aşkla büyüyen bir insan, sadece sevdiğine değil, hayatın kendisine karşı da sorumluluk hisseder. Çünkü aşk, bir gönül işi olduğu kadar bir vicdan işidir de.
Aşık olan affetmeyi öğrenir; kalbi kırılmasın diye değil, kalp kırmamayı önemsediği için.
O yüzden diyorum ki:
Keşke hepimiz aşık olsak.
Her sabah biraz sevgiyle, biraz aşkla uyanabilsek. Belki o zaman bu dünya, biraz daha insanca bir yer olurdu.
“Ben” yerini “bize" bırakır.
Egolar küçülür, kalp büyürdü.