Songül Şahin


ERASMUS KISITLILIĞI

ERASMUS KISITLILIĞI



Bu hafta haberlere yansıyan konulardan biri Erasmus ile yurt dışına okumaya veya staj yapmaya giden kişilerin iltica etmesi oldu. Televizyonlara haber olan bir konu ve bu konudan yola çıkılarak alınması düşünülen bir karar, hakkında yazmamı şart hâline getirdi. Bu karar neydi ve uygulandığında hangi durumlar ortaya çıkar? Sizinle bu soruların yanıtları hakkındaki düşüncemi paylaşmak isterim.

ERASMUS DEĞİŞİM PROGRAMI

Bilindiği üzere Erasmus, bir öğrenci değişim programıdır. Ülkeden ülkeye gidilir, okunur, öğrenilir. Erasmus, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin, Avrupa Birliği’ne üye olmayan ülkelerin ve üçüncü ülkelerin katılım sağladığı geniş yelpazeli olağanüstü bir program. Önceki yazılarımın birinde bu hareketliliğin ne kadar önemli olduğundan da bahsetmiştim. Güncel olan bu habere göre Erasmus ile yurt dışına gidenler iltica ediyor. Bu sorun üzerine MEB, programa katılması riskli olanların seçilmemesi konusunda uyarı yapmış.

KİM BU RİSKLİLER?

Biliyorsunuz, Türkiye’den yurt dışına çıkmak için davet mektubu lazım. Yeşil pasaport sahibi olanlar bundan muaf. Bu bilgiler doğrultusunda kimlerin riskli olduğunu tahmin etmek gerekirse şu kategorileri sayabiliriz: Anneniz ve babanız memur değil ise risklisiniz. Paranız yoksa risklisiniz. Üzerinize tapulu bir şeyiniz yoksa risklisiniz. 
Erasmus öyle güzel bir program ki küçük bir ilçeden katılan birinin sadece kendisinin değil, çevresinde olanların bile ufkunu genişletir. Örneğin fırından ekmek almaya giderken "Biliyor musunuz amca veya teyze Almanya’da ekmekler bizdeki gibi büyük değil, küçücük?" diye sorması bile bize bir şey kazandırır. Belki de çalışanın haberi vardır ve "Evet, kızım veya oğlum, bizde aile yapısı geniş, orada çoğu kişi yalnız yaşıyor da ondan.'' yanıtını verir ve bir kazanım daha ortaya çıkmış olur. “Orada bir köy var, uzakta.” şarkısına cevaben "O köy, sandığın kadar da uzak değil." diye bağıran bir slogandır Erasmus.

GÜNÜMÜZE KADAR GEÇERLİ OLAN KATILMA ŞARTLARI

Not ortalamanız 2,5’in üzerindeyse ve B1 seviyesinde İngilizceniz varsa ya da gideceğiniz ülkenin dilini biliyorsanız katılmaya hak kazanıyorsunuz. Diğer bir deyişle eğitimimiz kaliteli ise gitme hakkınız doğar.

ŞİMDİ İSTENEN

Düzenlemenin henüz içerik bilgisi yok fakat amaç vurgulandı. İltica etme riskiniz varsa artık Erasmus Programı’ndan yararlanamazsınız, başarılı biri olsanız bile. Umarım, böyle değildir.   

UMUT EDİLEN

Bu program, gerçeği yansıtmayan haberlerle inşallah belirli kalıplara sokulmaz.

İLTİCA EDİLİYOR MU?

Erasmus yapan biri olarak kesinlikle hayır, diyebilirim ama bunu kendi bilgilerim doğrultusunda değil, merkez kısmından cevaplayacağım.
Erasmus Programı’nı Türkiye'de yürüten Ulusal Ajans, yaptığı bir paylaşımla bu haberlerin gerçeği yansıtmadığını duyurdu bile. Bu kısım çok önemli çünkü ana bölüm doğrulamıyorsa durum öyledir. Zira Ulusal Ajans, “Hangi üniversiteden öğrenci nereye gidecek?”, “Dünyanın hangi ülkesinden ve hangi üniversitesinden ülkemize kaç öğrenci gelecek?” sorusunun yanıtlarını tek tek bilir. Çok doğal olarak Ulusal Ajans’tan gelen bilgi, doğru haberdir.

DEDİKODULARIN OLASI ÇIKIŞ SEBEBİ

Sadece Türkiye değil, bu programdan yararlanan herkes gittiği ülkede daha mutlu hissediyorsa orada kalmak isteyebiliyor. İngiltere'den gelip Almanya’yı beğenen de oluyor, Almanya'dan gidip İspanya'yı beğenen de. Gittiği ülkede âşık olup evlenen de.  
Türkiye'den aynen bu şekilde gidip kalanlar olabilir. Yurt dışına çıkıp orada iş imkânı bulanlar var. İlk üç ay staj ve staj sonrası sözleşme alması durumunda bu kişilere iş izni veriliyor ve onun kalması sağlanıyor. Bana göre buradan yola çıkılarak iltica deniliyor. İltica etmek, evet, ülkenin statüsünü olumsuz yönde etkiler fakat kişi, gittiği ülkede işe alınıyorsa bu da ülke statüsünü yükseltir. Bu, iltica değildir. Bunları tebrik etmek yerine kamuoyunda eleştirmek acemiliktir ki yurt dışında tutunanların sayısı da çok azdır. Yeni katılımcıların önünü kapatmanın, üstelik bunu, öncekilerin başarısını kötü örnek diye gerekçe göstererek yapmanın profesyonellikle alakası yoktur.
Giden herkes kalmıyor. Kişinin, döndüğünde kendisini Türkiye 'ye bağlayan bir şey yoksa gittiği ülkeyi tercih etmesi daha kolay oluyor. Örneğin geri döndüğünde sadece evde oturacaksa kişi bir işe yarayacağını düşündüğü yeni hayatı seçer. Bu da çok normaldir. Antalya'nın Manavgat gibi bazı ilçeleri "Küçük Almanya" olarak adlandırılıyor. Almanya’dan insanlar tatile geliyor, beğeniyor, ev alıp orada yaşıyor. Kimse “Tatile gidenler seçilsin.” demiyor. Ülke her tür refahı sunuyor. Yine de gitmek istersen "Özgürsün." deniyor.

TÜRK PASAPORTUNA ASIL ZARAR VEREN

Yurt dışına giden bazı görmemişlerin, önüne gelen her insanı aşağılaması, onları videoya kaydetmesi Türk pasaportuna asıl zarar veren unsur. On ay önce Amsterdam'da video çeken Kerimcan Durmaz’ın sokakta yürüyen birine "K..pe” diye hitap etmesi mesela. Aynı videoda, sokakta yürüyen da daha birçok kişiyi aşağılaması ve bunu rahat bir tavırla yapması Türkiye imajını bana göre en çok zedeleyen etkenler arasındadır.
Aynı şekilde Viyana’da bir kadına denilmeyecek en aşağılık hakaretleri eden Mesut Can Eren adlı kişinin videosunu rahatlıkla röportaj adı altında paylaşması da bir örnek. Bu kişi, Viyana’dan sınır dışı edildi. Şu an Türkiye’de ve "Yapacak bir şey yok, kısmet." gibi pişkin kelimeleri kullanıyor. Bana kalırsa bu kişinin Türkiye’ye kabul edilmesi de ülke için çok kötü bir imaj. Türkiye pasaportunun imajını eğitim için uğraşanlar değil, bu ortalıklarda sıfatı ne olduğu belirsiz varlıklar bozar.

ÇÖZÜM MÜ YOKSA TEMBELLİK Mİ?

Gençlerin önünü kapatmak Türkiye'ye zarar verir. Bu gençler, belki hiçbir imkân bulamadan yaşlanır, ömrü de öyle geçer ama bunun ülkeye faydası yok. Çocuk, evde yaramazlık yaptığı için oyuncağının direkt yasaklanması nasıl yanlış ise “İltica var, hemen önünü keselim.” mantığıyla konuya yaklaşmak da aynıdır. Çocuk karşıya alınmalı, ona tehlikeli kısımlar dikkatle anlatılmalı. Gençlerin de önünü kesmek yerine ülkeye dönmesi için onlara cazip fırsatlar sunmalı. Aksi hâlde şu andaki mantıkla hareket etmek her tarafa zarar verir. Biraz güç sarf edilip ileriye dönük çözüm bulunması tabii ki daha olumlu olur. Böyle dosyayı eline alıp, koşup “Hadi yasak getirelim!” demesi kolay. Zor olanı yapmalı, emek vermeli.

ULUSAL AJANS BAŞKANI’NDAN BİR ÖRNEK

Ulusal Ajans Başkanı İlker Astarcı bu duruma çok iyi bir örnek. Kendisi aslen Belçika doğumlu. Tüm okul hayatını orada bitirdikten sonra kendini bana göre Türkiye'de gerçekleştirmiş bir kişi, aynı zamanda CİMER’i kuran kişi. İnsanlar kendini gerçekleştirsin de nerde olursa olsun bence. Şimdi İlker Astarcı’yı “Başka ülkede iş imkânı buldu.” diye ayıplamak mı lazım yoksa alkışlamak mı?
Aynı şekilde gençlerimizi ve eğitimcilerimizi ayıplamalı mıyız, alkışlamalı mıyız?
Lütfen, çözüm bulmak ile önünü kesmek kısmı arasındaki farkı anlayalım! Önünü kesmeyi herkes yapar. Kolaya kaçmayalım, çözümü bulalım.

NASIL BİR ÇÖZÜM OLABİLİR?

Hiçbir ülkenin yapmadığı bir şey yapalım mesela. Erasmus’a katılan her kişiye, dönüşte derslerini başarı ile geçmesi hâlinde kendi bölümünde altı aylık deneme süresi olan bir iş sunalım. Altı aydan sonra iş veren ile çalışan kendi arasında tamam mı, devam mı diye karar versin. Böyle çözümler olsun. Herkes bu şekilde istediği şekilde mutlu olarak yaşasın. Coğrafyası, başkasının eli ile kaderi olmasın.
Sevgiler.

 

Adıyaman

02.05.2024

  • İMSAK 03:51
  • GÜNEŞ 05:23
  • ÖĞLE 12:29
  • İKİNDİ 16:16
  • AKŞAM 19:25
  • YATSI 20:51

O YAZIYOR, İNSANLAR YAŞIYOR: Barbaros Uzunöner'in Tiyatro Dünyasındaki Başarısı

Hamburg'da Yeşiller, İşçi Bayramında Güçlü Taleplerle Ses Getirdi: 14 Euro Asgari Ücret ve İşçi Hakları İçin Çağrı

Bağımlı ve Evsiz Kişilere Yönelik Hizmet Yapıları Güçleniyor: Repsoldstraße 27 Binası Satın Alındı

"Kedi ve Köpek Mamaları Sektöründe Bir İlk: PETFA Derneği Kuruldu!"

"Hamburg Bezirks Yönetiminden Yeni İş Kampanyası: İnsanlara Yakın İşler!"

Zeugenaufruf nach Aussetzung eines Säuglings in Hamburg-Langenhorn