Hayatımızda bir şeyler yapmak isteriz. Fakat yapacağımız şey yarıda kalır. Bir hayalimiz vardır, gerçekleştirmek isteriz. Sonra hayalimizi gerçekleştirmekten vazgeçeriz. Elalem ne der diye. Bu elalem düşüncesi aklımıza, biz daha küçükken algımız yeni yeni otururken bir takım bize ait olmayan kimlikler edinmeye başlıyoruz. Bu kimliklerin şekli doğduğumuz aileye, coğrafyaya, topluma ve kültüre göre değişiklik gösterebiliyor. Kapalı bir toplumda doğduysak ataerkil kimlikler elde edebiliyoruz. Örneğin: Kadınların daha vefalı, daha şefkatli ve daha sadakatli olması, erkeklerin daha çalışkan olması gibi bir takım kimlikler oluyor. Daha küçükken bu sahte kimlikleri edinebiliyoruz. Bu sahte kimlikleri benimsiyoruz. Sırtımıza yüklenen bu kimliğin içini doldurmaya çalışıyoruz.
Bir şeyler yapmak istiyoruz. Bak komşular ne diyecek, bak sana nasıl bakıyorlar. Bir kıyafet giyeceğimiz zaman bile elaleme göre giyiniriz. Elaleme göre hareket ederiz. Bu durum bize çocukluğumuzdan geliyor. Toplum olarak elalem düşüncesine yatkınız. Elalem bazen komşumuzda olur, en yakınımızda olabilir. Elalemi her yaşımızda yaşıyoruz.
Yalan dünyada hep elalem ne der diye hayatımızı yaşayamadık, hayallerimizi erteleyemedik mi? Ne bizi mutlu edecek olanı değil de, hep elalemi mutlu etmek için yapmadık mı? Başkaları hep ne düşünür diye yaşayamadık mı, hep kendimiz olmayı bırakmadık mı? Elalem ne der diye bir şey yapmak istediğimizde endişelenmedik mi? Hep elalem ne der diye, onlar nasıl mutlu olacak diye düşünmedik mi? Onları kendimizin mutsuz olacağını bile bile efendileştirip kendimizi köleleştirmedik mi? Böyle yaparak insanların ne konuşur ne düşünür diye hakkımızda bütün hayallerimizden, ihtiyacımız olan şeylerden vazgeçmedik mi? Unutmayalım, başkalarının isteğine göre yaşarsan elalem ne der diye yaşarsan, hiçbir zaman kendi hayatımızı yaşayamayacağımızın bilinciyle yaşarsak ancak elalem duvarını yıkarız.
Hepimizin bildiği bir Nasrettin Hoca hikayesi vardır. Bir gün Nasrettin Hoca eşeğiyle birlikte oğlunu okuldan almaya gider. Oğluyla birlikte eşeğe binerler. Yola devam ederlerken bir grup çıkar karşılarına. Guruptan biri sorar, "Hocam, ayıp değil mi, ikiniz birlikte eşeğe binmişsiniz, yük olmuşsunuz?" Bunun üzerine Nasrettin Hoca oğlunu eşekten indirir. Yola devam ederler. Sonra karşılarına birileri daha çıkar. "Hoca, hocam, ayıp değil mi, küçücük çocuğu yürütüyorsun, ayıp değil mi?" derler. Kendi eşeğe binmişsin." Bunun üzerine hoca kendi eşekten iner. Bu sefer de oğlunu eşeğe bindirir. Bir süre daha böyle yola devam ederler. Sonra bir grup daha çıkar karşılarına, "İşte zamane çocukları böyle," derler. Kendi eşeğe binmiş yaşlı babasını yürütüyor. "Kendi eşeğe binmiş," derler. Bu söz çocuğun ağrına gider.
"Eşekten iner hoca ile oğlu birlikte yaya yürümeye devam ederler eşekle birlikte. Bu seferde birileri çıkar karşılarına. 'Şu enayilere bakın, eşek önde, kendileri de yayan yürüyorlar,' derler. Bunun üzerine de hoca döner oğluna der ki, 'Görüyorsun ki elalemin ağzı torba değil ki büzesin.'
Sürekli elalem düşüncesi zamanla bizi kaygı bozukluğu hastalığına iter. Falan kişinin hakkında ne düşündüğünü bildiğini zannediyoruz. Belli bir zaman sonra elalemin ne düşündüğünü kontrol etmeye çalışıyoruz. Kaygılı insan kendini etrafındaki insanları kontrol etmeye çalışır. Elalemin bizim hakkımızda ne dediğinin ve ne düşündüğünün kontrol etmeye çalışıyoruz. Bu olumsuz düşünceler bizi fazlası ile yorar. Elaleme göre yaşamayı bırakmalıyız. Elalemden kurtulmak için benim kim olduğumu, nasıl biri olduğumu, nelerden hoşlandığımı, neyi yapmayı istediğimi bilmem gerekiyor. Başkaları için kendimi değiştirirsen, kendin olmaktan çıkarım. Elalem ne der diye düşünürsen, kendi hareketlerinden ödün verirsin ve kendin olmaktan çıkarım. Elalem çok şey der. Sen elaleme bir şey demezsen, devam eder gider. Dur demeliyiz; sürekli onlara göre davranırsak, büyük sıkıntılar çıkar. Kusur görmeye alışkın bir toplum olarak eleştirmeyi seviyoruz. Eleştiren insanlara sınır çizgimizi göstermeliyiz. Sınırlarımızı koymalıyız. 'Ben buyum' kavramını elaleme göstermeliyiz. Başkaları ne der düşüncesi yüzünden, kendi hayatımızı yaşayamıyoruz. Başkalarının ne diyeceğini veya ne söyleyeceğini düşünürsen, kendi hayatını yaşayamazsın.
Ben bu dünyaya niye geldim? Ben ne istiyorum, ne yaparsam daha mutlu olurum? Ben bu dünyaya neden geldim? Başkalarını memnun etmeye mi geldim? Kendi hayatımı mı yaşıyorum, yoksa başkalarının benden istediği hayatı mı yaşıyorum? Yoksa onların mutlu olduğu bir hayat mı yaşıyorum? Elalem ne der diye, hayat standartımızı engelliyoruz.