Yıl, Ekim 1995.
Schleswig-Holstein (S-H) Eyaleti Politik Eğitim Merkezi’nin (Landeszentrale für politische Bildung) bilim adamları ve politikacılar için düzenlediği bir Kültür-Eğitim Gezisi’ne (Studienreise) ben de bu geziye (tek yabancı ve Türk) katılmıştım.
Mihmendarımız emekli bir albay olup, teğmenliği yıllarında bir teğmen arkadaşıyla, Tümen komutanı emriyle. Federal Almanya Başbakanı Konrad Adenauer’e, 1950’li yıllarda İsrail ziyareti öncesinde, 2 ay izinli evde kalıp, Almanca öğrenip, hem koruma hem, hem de şoförlük yapmış biri.
Mihmendarımız, programda LÜT gölüne geldiğimizde (Ölü Deniz), sıkı sıkı tembihlemişti.
Suyun özgül ağırlığı çok yüksek olup, “öyle ki; sandalyede oturur gibi gazete dahi okuyabilirsiniz. Ve gözlerinizi koruyunuz”, demişti.
Ben de son gelen Nokta dergisi ile Cumhuriyet gazetesini yanıma alıp, okurken bir poz vereyim diyerek, fotoğraf makinesi, dergi ve gazete ile suyun yüzeyinden 3-5 m yüksekliğinde tuzdan kristal piramitlerin oluştuğu muhteşem görünüşlü göle girdim ve gruptan bir arkadaşa fotoğraf makinemi verdim.
Oturdum ve önce dergiyi okur gibi poz verdim.
Ama olan o an oldu.
Yanımdakilerden biri tuzlu suya ellerini çırpmış olacak ki, havaya savulan sular gözlerime kaçtı.
Daha önce mihmandarın tenbihlediği gibi, hemen gözlerimi kapatıp, iki kolumu da sağa ve sola uzatıp: “Lütfen beni duşun altın götürün” diye, avazım çıktığınca, yüksek sesle bağırdım.
Ve bizim gruptan olmayan iki kişi beni kollarımdan tutup, duşun altına götürmüşlerdi.
İşte bu anım, insan vücudunun oturup veya uzanıp yüzölçümü büyütüldüğünde suya batmadığı, harika görünümlü mistik, din kitaplarında dahi hikayelere konu olmuş ve merkezinde derinliği bin metreyi aşan bir tuz gölü olan ve Ölü Deniz diye de bilinen LÜT gölünde, orada gözlerimi dahi kaybetmiş olabileceğim, yaşadığım ve unutamadığım o an aklıma geldi.
Az önce tekrar o güne ilişkin yazılı anılarımı da inceleyip, şimdi burada sizlerle o anımı paylaşmak istedim.
Okuyanlara saygı ve selamlarımla