Mustafa Remzi Özbadem


ACI.

Acının görünmezleştiği, vicdanın sessizliğe gömüldüğü bir dünyada; 2025’in kan kırmızısı bilançosu ve 2026’ya dair mavi bir umut çağrısı.


Yara senin ise acır.
Değilse; bakar geçersin.

Tıpta “Konjenital Ağrı Duyarsızlığı ve Anhidrozis” olarak bilinen, kısaca CIPA denilen son derece nadir bir hastalık vardır. Bu hastalığa sahip bireyler acıyı hissetmez. Ama mecazi olarak değil; gerçekten hiç hissetmezler.

Vurulurlar, fark etmezler.
Yaralanırlar, durmazlar.
İç kanama başlar, beden sessizce tükenir.
Kaslar gevşer, enerji çekilir, gözlerdeki ışık söner.
Ve insan, acı çekmeden ölür.

İronik olan şudur: Ölüm gelir ama acı gelmez. Kişi, başına geleni adeta uzaktan izler. Bu yüzden kimi zaman insanın aklına ürkütücü bir düşünce düşer:

“Keşke her ölüm böyle olsa.”

Ama bu düşünce bile adaletsizdir. Çünkü acının bu kadar bol olduğu bir dünyada, acısız ölümü dilemek; hâlâ acıyı yaşayan milyonlara karşı bir haksızlıktır.

“Yanacaksak, hep beraber.”

Pandemiden sonra dünya sanki daha hızlı dönmeye başladı. Günler birbirine karıştı. Sabah uyanıyoruz, işe gidiyoruz, akşam eve dönüp yatağa düşüyoruz. Bazen günün muhasebesini yapmak istiyoruz; ne yaşadık, ne hissettik, ne kaybettik?

Sonra şaşırıyoruz.

“Ne çabuk tekrar yatağa düştüm? Daha az önce kalkmamış mıydım?”

Bu şaşkınlık bile uzun sürmüyor. Çünkü hızla uyku moduna geçiyoruz. Ertesi sabah aynı döngü, aynı monotonluk, aynı yorgunluk.

Artık sevinçlerimiz de acılarımız da kısa ömürlü. Yeni doğan bir bebeğe duyduğumuz sevinç, birkaç saat sonra başka birinin ölüm haberiyle yer değiştiriyor. Ardından ekonomik kaygılar devreye giriyor. Cüzdanımıza bakıyoruz. Yasımızı bile maddi hesaplarla erteliyoruz.

Hangi duyguyu, ne zaman yaşayacağımıza artık biz karar vermiyoruz. Veremiyoruz. Kontrol altındayız.
Sessizce, farkına varmadan kontrol altına alındık.

Eğer gerçekten kontrol altında olmasaydık, 2025 insanlık için bir isyan yılı olurdu.
Özgürlük için sokaklar dolup taşardı. İnsanlar yalnızca konuşmakla yetinmez, harekete geçerdi.

Ama olmadı!

Birkaç küçük, bastırılmış grup dışında çoğunluk susup uyudu.
Gördü, uyudu.
Duydu, uyudu.
Konuşmak yerine; uyudu.

Bana 2025’i tek kelimeyle soranlara şunu söylüyorum:

Kırmızı.
Kıpkırmızı.
Kan kırmızısı.
Kanla yıkandık.
Hepimiz!
O kadar çoktu ki kan, boyumuzu aştı, içinde boğulduk.

Temizlenmek için su aradık; bulamadık.
Bizi “arındırmak” adına yine kanla yıkadılar.
Üzerimize sinen kokuya alıştık. Kan bizim olmayınca, bu duruma bir de “şükür” ekledik. “Bana dokunmayan yılan” anlayışını ustalıkla oynadık.
Ya da oynayanları izledik.

Sözüm, anlayana…

Küfür etmeyi sevmem. Ama 2025 giderken içimde ona dair büyük bir paket var. Gönderilmeye hazır. Adresi belli.
Kargoda.

2026’yı ise sabırsızlıkla bekliyorum.
Rengi mavi olsun istiyorum.
Gökyüzü gibi.
Deniz gibi.
Biraz nefes aldıran, biraz umut veren bir mavi.

Bu yüzden son sözüm basit ama net:

Dik durun.
Ve;

“Gülümseyin.”

Adıyaman

22.12.2025

  • İMSAK 06:05
  • GÜNEŞ 07:32
  • ÖĞLE 12:30
  • İKİNDİ 14:58
  • AKŞAM 17:19
  • YATSI 18:41

Hamburg Sokaklarında Acı Tablo: 20’den Fazla Evsiz Hayatını Kaybetti

E-Scooter’lara Sıkı Düzenleme Geliyor: Kurallar Sertleşiyor, Cezalar Artıyor

Bakım Yasası Onaylandı: Klinik Ödemelerinde Uzlaşma Sağlandı

Fenerbahçe Sevdası Hamburg’da Aynı Sofrada

Temel Nal’dan Viktualienmarkt’ta çarpıcı foto-sanat enstalasyonu

Federal Konsey’den Ebeveyn Parası Çağrısı: Elterngeld Artırılsın, Koruyucu Aileler Kapsama Alınsın