Son yıllarda, 16 yaş altı çocuklar ve gençler için sosyal medyanın tamamen yasaklanmasını talep eden sesler artıyor. Bu yasağın amacı, gençleri ruhsal baskılardan, siber zorbalıktan ve mahremiyet kaybından korumak. Peki, böylesi bir yasak gerçekten doğru bir çözüm mü?
Şüphesiz, sosyal medya tehlikesiz değildir. Araştırmalar, Instagram, TikTok veya Snapchat gibi platformların aşırı kullanımının, gençlerde depresyon, kaygı bozuklukları ve uyku problemleriyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Sürekli karşılaştırma ve kendini beğendirme baskısı da özgüven üzerinde olumsuz etki yaratabiliyor. Bu nedenle koruma isteği anlaşılırdır.
Ancak böyle bir yasak, gençlerin iletişim kurma, yaratıcılıklarını gösterme ve dijital dünyaya katılma imkânlarını da elinden almak demektir. Sosyal medya yalnızca zaman geçirme alanı değil; aynı zamanda politik bilinçlenme, kendini ifade etme ve sosyal öğrenme alanıdır. Gençlerin bu dünyaya tamamen erişimini engellemek, onların dijital beceriler kazanmasını da engeller – ki bu beceriler günümüz toplumunda giderek daha önemli hâle gelmektedir.
Ayrıca, böyle bir yasağın uygulanabilirliği oldukça düşüktür. Gençlerin büyük çoğunluğu yaşlarını yanlış beyan ederek platformlara katılmaya devam edecek ya da başka alternatif yollar bulacaktır. Bu da asıl hedef olan “koruma ve bilinçlendirme” amacının gerçekleşmesini engeller. Bu nedenle, kapsamlı bir yasaktan ziyade, açık kurallar, yaşa uygun platformlar, ebeveyn ve okul rehberliği ile zorunlu medya eğitimi daha etkili olacaktır. Çocuklar ve gençler, sosyal medyayı eleştirel ve sorumlu bir şekilde kullanma konusunda güçlendirilmelidir.
Bu yüzden sonuç olarak:
16 yaş altına sosyal medya yasağı iyi niyetli olabilir, ancak sorunu kökten çözmez. Kalıcı bir koruma sağlamaz, sadece erteleyip gizler. İhtiyacımız olan şey, sosyal medya ile bilinçli ve rehberli bir şekilde başa çıkmayı öğrenmek – toptan bir yasak değil.
