Tarih: 03.04.2022 21:18

“72 milletin hepsinde Aleviliği benimseyen insanlar var”

Facebook Twitter Linked-in

Kayseri Hacı Bektaş-ı Veli Cem Evi Dedesi Veli Anar: “72 milletin hepsinde Aleviliği benimseyen insanlar var. Kendi kültürlerini bırakmamışlar. O inancı kültürlerinin içine ilave ederek yaşamışlar.”

 

“Fırsat elde iken bir amel kazan

Gül cemalin bir gün solsa gerektir

Zevkine aldanma tapma dünyaya

Dünya malı burada kalsa gerektir.”

Genç Abdal

 

Aleviler, yüzyıllardır gördükleri baskıya rağmen inançlarından vazgeçmeyen hatta inançlarına sıkı sıkıya tutunan ehlibeyit sevdalıları. Kimdir Aleviler, ibadetleri nasıldır, dünyaya nasıl bakarlar? Bu ve merak edilen tüm soruları Kayseri Hacı Bektaş-ı Veli Cem Evi dedeleri Veli Anar, İbrahim Doğan ve Cemal Akıcı ile konuştuk.

Söyleşi: Kibar ÖZKAN

Sizi tanıyabilir miyiz?

Veli Anar Dede: Ben Seyit Baba Mansur Ocağı evlatlarından Veli Anar Dede’yim.  Dersim’den Erzurum’a, Erzurum’dan Kars’a, Kars’tan Kayseri’ye göç etmişiz. 47 senedir Kayseri’de yaşıyorum.1994’ten bu yana da Alevi Hacı Bektaş-ı Veli derneklerinin kurulması ve sonradan cem evi yapılmasıyla birlikte cemevinde hizmet yapıyorum. Elimizden geldiği kadar dilimizin döndüğü kadar bu yolun kuralları; Hz. Ali’nin, 12 İmamların, Hacı Bektaş-ı Veli’nin vermiş olduğu 4 kapı 40 makam içeren kuralları insanlara anlatıyoruz.

Alevilikte ocaklar nasıl oluyor? İsimleri nelerdir?

Alevilikte ocaklar dede ocaklarıdır. İşte biz Baba Mansur Ocağıyız. Talipleri ise klanlar, butkanlar, carakanlar, Koçgiri aşiretleri Baba Mansur’la Seyit Hacı Kureyş’in talipleridir.

Alevi kime denir?

Hz. Ali tarafını tutanlara, ondan taraf olanlara Alevi denilmiştir. Bu ne zaman başlamıştır? Hz. Peygamber’imizin Hakk’a yürümesinden sonra hilafet Hz. Ali’dedir. Tarih kaynaklarında da var, Kur’an ayetlerinde de var. Hz. Ali’nin hakkı iken Peygamber Efendimiz, Hakk’a yürüdükten sonra hilafet Hz. Ali’nin elinden alınmış, önce Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer sonra da Hz. Osman’a geçmiştir. Hz. Ali’ye gelince orada yollar tamamen ayrışmış. Hz. Osman’ın döneminde zaten ayrışma başlamıştır ve Muaviye’nin dönemine gelince de Muaviye “Biz Ehl-i Sünnet’iz. Ali ve yandaşları yoldan çıkmış.” demiştir. Alevi-Sünni ayrımı da o zamandan bu zamana gelmiştir.

Kur’an’ı Kerim’in hükümlerini mi uyguluyorsunuz?

Ehlibeyit yolu ile Kur’an’ı Kerim’in birbirinden ayrılmayacağı hem ayetlerde hem de Peygamber’imizin sözlerinde sabittir yani Kur’an’la ehlibeyit birbirine bağlıdır. Kur’an’ın ayetlerine ve hükümlerine uyarak zaten cem ibadetlerimizi yapıyoruz çünkü Kur’an’ın ayetlerinin çoğu dua manasındadır. Biz de cemlerimizde o kurallara uyarak yapıyoruz, çırağlarımızı o ayetlere bağlı kalarak gerçekleştiriyoruz. İnsanlarımızın barıştırılmasını, rızalık alınmasını sağlıyoruz. O ayetlerin hükmüne uyarak ibadetlerimizi yapıyoruz.

“Üçler, beşler, yediler” diye bir tabir var Alevilikte kimdir bunlar?

Üçler Hz. Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ali; beşler Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatma, İmam Hasan, İmam Hüseyin. Yedilerde, beşlere Selman-ı Farisi ile Hz. Hatice ilave edilmiştir.

İbadet şeklinizdeki farklılıkların nedeni nedir?

Alevilikte tasavvuf ilmine yönelmişiz. Tasavvuf ilmi; Hz. Peygamber’imizin Miraç’tan sonra Kırklar Meclisi’ne varıp da Kırklarla beraber bu ibadeti yapmasını, semah dönmesini ondan sonra gelip de doksan bin kelamla dönmesini içeriyor. O doksan bin kelamın otuz bini şeriata aitti. Geri kalan altmış bini Hz. Ali’ye öğretildi. Tarikat, marifet, hakikat kapılarını içeriyor. İşte Hz. Ali’ye tabi olanlar o günden bugüne kadar Şehit Baba Mansur, Hacı Kureyşan, Avuçen gibi aşiretler, ocaklar o yolu takip etti. Türk-İslam kültürü Ahmet Yesevi’den başlayarak ve Hacı Bektaş-ı Veli’den yoğrularak Anadolu’yu irşat ettiğinde Hacı Bektaş-ı Veli bu kuralları işlemiştir.

Alevilikte ibadet yapan kişilerin hırsızlıktan, yan kesicilikten, kötülükten, zinadan, aile boşanmasından kaçınması lazım çünkü bu suçları işleyenler yol düşkünü sayılıyor Alevilikte. oınlar ceme giremez.

Cem yapmak nedir ve ilk kez ne zaman cem yapılmaya başlanmıştır?

Cem topluca yapılan bir ibadettir. Cem, kişinin Allah’ın huzurunda durduğunu bilerek özünü, benliğini ortaya koyup tam olarak onunla birleşebilmesidir. Miraç’tan sonra Kırklar Meclisi’nde 12 hizmet başladı tasavvuf anlamında. Zahirî anlamda da Hz. Peygamber’imizin Mekke’den Medine’ye peygamberliğini yaymak için gittiği sırada birinci, ikinci Akabe Biatları var.  621-622 yıllarında 48 kişi katılır ve Peygamber’imizin el verişi ve Alevilikteki El ele el Hakk’a anlayışı orada başlıyor yani verilen ikrar sözü orada başlıyor. Diyorlar ki “Senin hak peygamber olduğunu biliyoruz, tasdik ediyoruz. Senin ölünceye kadar yolundan ayrılmayacağız. İcabında canımızı da senin yolunda vereceğiz.” O 48 kişi arasında 12 kişi halka hizmet için seçiliyor, görevlendiriliyor. Hakk’tan alır, Hakk’a veririz.” anlamında.

Mürşitlik Hz. Muhammed Mustafa’da kalıyor. Rehberlik Hz. Ali’den kalıyor. Gözcülük Cebrail Oğlu Mustafa, çerağcılık Cebir-ül Ensari’den, zakirlik Bilal Habeş’ten, feraşçılık Ferman-i Salman’dan, iznikçilik Huzeymetul Ensari’den, kurbancı Mahmud El Ensari, sakkacı İmam Hüseyin Şehitler Şahı, ibrikçi Darıkulan Kamber, peykçi Amri Eyyar, semahçı da Ebu Zer el-Gıfârî’den kalıyor. Onları tatbik ediyoruz biz.

4 kapı, 40 makam ne anlama geliyor?

Her kapının 10’ar basamağı vardır. Şöyle tarif edelim: Şeriat bir ilkokuldur, tarikat ortaokul, marifet lise. Hakikat üniversite. 10’ar basamağı çıktıktan sonra Hakk ile hak olduktan sonra o hakikat kapısına erişen sadece erenler evliyalar, pirler, gerçekler, mürşitler olmuştur çünkü o kapı hakikat kapısıdır. O, Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in Kırklar Meclisi’nde icra ettiği yoldur. O yolun kuralına da her Alevi uyamaz ama Alevilikte şu vardır: Musâhiplik erkanı vardır ki musâhiplik Alevilerin olmazsa olmazıdır. Musâhip nedir? Yol kardeşliğidir. Birisi bir suç, kötülük işlediği zaman öbür musâhip kardeşi onu engeller. Suç işlememesi için birbirine sahip çıkar. Ailelerinin, çocuklarının dışında mallarını birbirleriyle her zaman paylaşır. O da Peygamber’imizden kalmıştır. Bugünlere taşınmıştır.

Kimler ceme giremez?

Alevilikte düşkünlük durumu vardır.  Biz “İkrar verdik yani söz verdik, talip olduk bu yola.” dedik. Eğer ki bir insan eline, beline, diline sahip olmazsa, eşinin dışında başka bir kadınla bir birliktelik yaşarsa, çocuğuna bakmazsa, onu mağdur ederse, başkasının bir malına zarar verirse, bir cana kıyarsa bizde kesinlikle affedilmez. Dolayısıyla bu düşkünlüktür. Buna göre mesela birisi, bir köylünün ineğini çalmış ve bu kişiyi şikâyet etmişler. Dede der ki “Sen üç yıl cemlere giremeyeceksin.” Topluma sorar: “Ey canlar! Sizler de bu verdiğim cezaya razı mısınız?” Toplumun da rızasını alır. Bakın, dede bu cezayı verirken toplum da “Allah eyvallah. Haktır.” diyor. O kişiye selam verilmiyor ve selamı da alınmıyor. Bu zamanda, kişinin düşünmesi beklenir. “Ben bu toplumda yaşıyorum, ben yanlış yaptım.” diyor. O üç yıl süre sonunda bir lokma hazırlıyor, tövbe ediyor. Dedenin yanına geliyor. Topluluktan özür diliyor ya da o mağdur ettiği kişinin aksaklığını karşılıyor. Helalliğini aldıktan sonra sözünde durmuşsa ceme alınıyor.

Cemler de saz çalınması nereden gelmiştir?

Cemlerimizdeki sazın anlamı da eski kültürümüzü yani İslamiyet’i kabul eden Türkleri, Türkmenleri, Zaza’ca konuşan canları, Aleviliği benimseyen insanların tümünü temsil ediyor.  Burada bir sınır yok. Onun için Pir Hacı Bektaş-ı Veli “72 millete bir nazarla bakarız.” demiş çünkü 72 milletin hepsinde Aleviliği benimseyen insanlar var. Kendi kültürlerini bırakmamışlar. O inancı kültürlerinin içine ilave ederek yaşamışlar.

Bizler de sazımıza önceden kopuz demişiz. Dedeler sazlarına “Telli Kur’an” derler. Neden Telli Kur’an derler? Kur’an-ın ayetlerini yorumlayarak dualara, deyişlere, Duaz-ı İmam’a, mersiyeye dökmüşlerdir. İşte cemlerimizdeki okunan dualar sazla sözle dile getirilmiş, cemin içine girmiştir.

Cemlerde yapılan semahtan da bahseder misiniz?

İbadetimizin bir bölümüdür semah. Sözün bittiği yerde artık insanın coşkusunun vücuduna, beden diline aktarımıdır. Allaha yaklaşmak, yükselmektir çünkü kâinat dönüyor. Semah da döne döne Hakk’a ulaşmak amacını taşıyor. Bütün evren, semah döner. İlahi aşkı ruhunda duymak, o aşkın bütünlüğüyle Hakk’a ulaşmaktır amaç. Kadın ve erkek ayrımı yapmadan dil ayrımı yapmadan Hakk’ın bir olduğunu tekrar zikretmektir.”

“Kadın ve erkek ayrımı gözetilmeden ibadet yapılır.” dediniz. Bu noktada, Aleviliğin kadına bakış açısı nedir?

Ali Doğan Dede: Bu konuya ben değineyim. Ben Kureyşan ocağından Ali Doğan Dede’yim. Alevi felsefesinde Allah’ın yarattığı her şey yerli yerinde, her şey birbirine denktir. Hiçbir şey birbirinden farklı ya da üstün değildir. Dolayısıyla bizim için erkeklik, dişilik sorulmaz. Kadın da erkek de bir candır. Can derken bir bütündür, Allah’ın yarattığı bir candır, ruhtur. Kadınla erkek eşittir. Cemlerimizde belirli kurallarımız var ama 4 kapının şartlarına göre var. Sen dışarıda giydiğin elbiseyi cemevinde de giyemezsin. Niye giyemezsin? Sen orada rükûdasın, dize geliyorsun, secdeye iniyorsun. Erkek için de kadın için de uygun bir elbise olmalı.

Eskiden köylerde yapılan cemler nasıldı, anlatır mısınız?

Eskiden her dedenin talipleri vardı. Dedeler, sonbaharda bütün harmanlar kalktıktan sonra o köyleri ilkbahara kadar çift başlayana kadar gezerdi. O köyde kim varsa, kim kavgalıysa önce onları toplar barıştırırdı. Ondan sonra yılda bir sefer yapılan görgü cemini yapardı. En büyük köyün, en büyük odasında cem yapılıyordu. Her dede kendi talibiyle cem yapardı. Öbür dedelerin talipleri de girmek isterse onların dedelerinden müsaade alınırdı çünkü El ele el Hakk’a” anlayışı var. Herkes birbirinden razı olmalı. Gönül rızası olacak ki dede o cemaatle o cemleri yapacak. Ehlibeyit mensubuna “Hakk’ka kulluk hakkı” vardır. Dede hizmet ediyor. O hizmetin karşılığında da “İlla şunu ver!” demiyor. Onların gönlünde ne kopuyorsa dede onu alıyordu. Onu da üçe bölüyordu. Bakın, dede sadece kendi nefsi için evine getirmiyordu. Bir bölümünü Pir Hacı Bektaş-ı Veli dergahına bağışlıyordu. Bir bölümünü fakir fukaraya veriyordu, bir bölümünü de evine getiriyordu.

Aleviler oruç ibadetlerini nasıl yapıyor?

Biz orucu Ramazan gelmeden önce tutuyoruz çünkü Peygamber’imize kırk yaşında peygamberlik geldi. Peygamber’imiz Ramazan orucu gelmeden önce de Muharrem orucunu tutuyordu. Muharrem orucunu bütün peygamberler tutmuş. Daha Kur’an’ın ayetlerinde Ramazan orucu farz olmadan önce Peygamber’imiz 12 sene Mekke’de peygamberlik yaptı.  Peygamber’imiz Mekke’den Medine’ye hicret ettikten bir yıl sonra Ramazan orucu geldi. Ramazan orucundan Bakara Suresi’nin 183, 184, 185’inci ayetlerinde söz ediliyor.183’ncü ayet diyor ki:” Ey Muhammed, bu oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı!” Bu, “Senden önce orucu tutan peygamberler hep bu orucu tuttu. Sen de bunu tut.” demektir. Onun için Aleviler Muharrem orucunu tutar. Bu oruç ilk başta 10 gündü ancak İmam Hüseyin, Kerbela Çölü’nde o gün şehit olduğu için Aleviler, “İmam Hüseyin aşkına, 12 İmamlar aşkına.” diyerek Muharrem orucunu 12 güne çıkarmıştır. İşte biz orucu matem orucuna çevirerek 12 gün Muharrem orucunu tutarız. Alevilikte de bir de Hızır orucu vardır.  

Hızır orucu neden tutuluyor?

Hızır orucu da şu olaya dayanır: Hz. Peygamber’imizin torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin hastalanır. Hz. Fatma ile Hz. Ali üzülürken Peygamber’imiz gelir “Ya Fatma Ya Ali üzülmeyin, dua edin, adak dileyin, üç gün oruç tutun, torunlarım şifaya kavuşur!” der. Peygamberi’miz de tutar orucu. Birinci gün tam oruçlarını açacakken kapı çalınır. Gelen kişi “Ben çok yoksulum, bana bir yiyecek verin!” der. Hz. Ali ile Hz. Fatma hazırlamış olduğu lokmaları ona yedirir. Kendileri orucu suyla açar. İkinci güne niyetlenirler. İkinci gün de oruçlarını açacakken yine kapı çalınır. Gelen kişi yetim olduğunu söyler. Yetim dedin mi akan sular durur. Hz. Ali, Hz. Fatma o lokmasını da yine ona yedirir. Kendileri orucu suyla açar. Üçüncü gün de yine kapı çalınınca bu sefer gelen kişi esir olduğunu söyler. Esir olduğunu söyleyince o yemeği de ona verirler. Esir kıyafeti ile gelen kişi de gittikten sonra Peygamber’imiz gelir, “Ya Ali Ya Fatma, bugün orucumuz tamam. Önce şöyle sorayım: “O üç gün üst üste gelen yoksul, yetim, esir kıyafetiyle gelen kişi kimdi biliyor musunuz?” “Size malumdur ya Resululllah.” der Hz. Ali. Peygamber’imiz “O, Hızır Aleyhisselamdı. Sizin cömertliğinizi, mertliğinizi, sözünüzde durup durmadığınızı ölçmek ve sizi denemek için Hakk tarafından gönderilmiştir. Siz de bu sınavı başarıyla tatbik ettiniz. O oruçlarına karşılık İnsan Suresi’nin 7. 8. Kur’an ayetleri geliyor. 7 ayet “Onlar kötülüğü yayılan bir günden korkarak verdiği sözleri yerine getiriler.”, 8. ayetse “Onlar canları çekmesine rağmen yiyeceklerini yetime, yoksula, esire yedirirler. Hiçbir karşılık beklemezler.” diyor. İşte Hz. Ali’ye tabi olan Aleviler de o günden bugüne kadar Allah’ın rızasını kazanmak için ehlibeyit aşkına, o üç gün Hızır geldiği için Hızır aşkına oruç tutar, lokma dağıtır.

Lokma nedir?

Oruçtan sonra perşembe günü Hızır cemlerimizi yaparız. O cemlerimizde, Hızır orucunu da biz ocak ve şubattan iki gün alarak tutarız. Herkes lokmasıyla temiz elbisesiyle boy abdesti alarak gelir. Herkes birbiriyle barışıktır. Lokmalarını evde hazırlar getirir. Orada bu lokmaları birbiriyle paylaşır. Cuma günü de kavut yapılır. Hızır Aleyhisselam, kavutu yani kavrulmuş buğdayı çok severmiş. Onun için Aleviler o kavutu yapar, getirir, komşularına dağıtır.

Kurban töreni var mı Alevilikte?

Tarih boyunca bütün insanlarda kurban vardır. 72 milletin inandığı bir tanrı vardır. Biz “Allah.” deriz, kimisi başka bir şey der. Ona dilek dilemiştir, onun inancıyla bir kurban keser. Zahiri anlamda kurban İbrahim Peygamber’den kaldı deniyor. Hz. İbrahim, “Oğlum İsmail’i kurban edeceğim.” demiş. Koç geliyor ve kurban ediliyor. Eskiden şu vardı. Fakirlik vardı, zenginler vardı. Fakirler senede bir kere et yemiyordu bile. “O kurban da Hz. İbrahim Peygamber’den insanlara kaldı çünkü çok cömertti, çok mertti, kurbanı o icat etti, ondan bize kaldı.” deniliyor. Bizde adak da vardır. İlla kan dökmek şart değildir. Kişinin durumuna göre niyetine göre değişir. Kurban olursa da üç gün içinde tüketilmesi gerekir. Bir kısmı fakir fukaraya verilir, bir kısmı evine davet ettiği misafire sunulur, bir kısmı da hane halkına bırakılır.

Cenaze erkanı nasıl oluyor?

Cemal Akıcı Dede: Ben Kureyşan ocağı evlatlarından Cemal Akıcı Dede. Bu soruya ben cevap vereyim. Şimdi biz cenazelerimizi 4 erkan üzerine kaldırırız, 4 kapı erkanı üzerine. Birinci kapı, şeriat kapısıdır. Cenaze gelir, yıkanır, sarılır, cismi pak olur. Bir bedendir yalnızca. İkinci kapı tarikat kapısıdır. Rızalık alınır, rızalık verilir. Rıza-i Hak olunur. Üçüncü kapı, marifet kapısıdır. Helallik alınır, buna affı marifet denilir. Af diledikten sonra ölünün ruhu pak olur. Dördüncü kapı, sırrı hakikat kapısıdır ki beden alınır, toprağa verilir, ruh Hakk’ı arar. Beden toprağa girer. Bizim bedenimiz topraktan olduğu için topraktan gelir, toprağa gideriz. Ruhumuz da Hakk’a kavuşur. Ölen tendir, ruhumuz Hakk’a gider. Hakk ile hak olunur. Can işte ruhtur, ölmez. Ölen tendir. Hakk’tan geldik Hakk’a döneceğiz

Peki, abdest alınıyor mu?

Ab su demek, dest ten demek. Tenin, bedenin suyla temizlenmesi demek. Abdest bizde ikrar vermektir, söz vermektir, sözünde kalmaktır. Eğer ben bir kere söz verip abdest almışsam o sözümde kalmam lazım, ikrarımdan dönmemem lazım. Bakın bir de biz başka bir toplumun inancı üzerinden eğer kendi inanç değerlerimizi sorgularsak hataya düşeriz. Sünni canlarımız o şekilde inanıyor, onu doğru kabul ediyor ama ben öyle kabul etmiyorum. 21. yüzyılda bilinçli bir insan olarak temizlik yapmayan bir insan düşünebiliyor musunuz? Her türlü imkân var. Eskiden insanların banyosu yoktu. Haftada bir leğen kurar, anneler zar zor çocukları yıkardı. Şimdi öyle mi?

Alevilikte cennet ve cehennem inancı nasıldır?

Bunu Allah’tan başka kimse bilemez. Aleviler şuna inanır, Cenab-ı Allah, Âdem’e o ruhu verdikten sonra” Ey Âdem ruhumu kirletme” dedi. İnsanoğlu boşuna yaratılmamıştır. Bir sorgu vardır, Hakk’ın huzurunda. O sorgu sual sonrasında cennet ve cehennem mi olur? Nasıl olur? Bunları Allah’tan başkası bilemez. Bu dünyada yaptığı iyiliklerin de kötülüklerin de hesabını orada verecektir. Allah yarattığı kulunu, mahlukatını sorgu suale çekecektir. Biz ona inanıyoruz.

Nikah kıyma nasıldır Alevilikte?

Bir dini nikâh vardır, bir resmi nikâh vardır. Resmi nikâh olmadan dede dini nikâh kıymaz.  Resmi nikâh çünkü o iki kişinin garantisidir. Dini nikâh da şarttır. Dini nikâh nedir? İkrar vermektir. O iki kişinin, o anne ve babanın rızalığı alındıktan sonra dede orada onlardan söz alır. Dede çifte “Ölünceye kadar birbirinizi incitmeyeceğinize, ölüm sizi ayırana dek birbirinizden razı olacağınıza, sevip sayacağınıza, iyi günde, kötü günde, hastalıkta hep birbirinize yardım edeceğinize söz veriyor musunuz?” diye sorar. Çift orada söz verir. Dedenin sözünü her zaman hatırladıkları için birisi yüz kızartıcı bir suç işlemedikten, evlilik hayatı çekilmez bir noktaya gelmedikten sonra boşanamazlar.

İşte dedenin nikâh kıyması bu sözü hatırlatıyor. O sebepten eskiden dedeler dini nikâh kıydıktan sonra hiçbir aile ayrılamazdı çünkü dedenin huzurunda verilen bir söz vardı. O sözü hatırlar, ölünceye kadar birbiriyle geçinirdi.

Alevilere Kızılbaş da deniliyor. Neden?

Kızılbaşlılık ilk defa Uhud Savaşı’nda başlamıştır. Hz. Peygamber o zaman kılıçla savaşıyor. Kılıcı vurduğun zaman kan çıkıyor. Kan çıktığı zaman ne oluyor? Beyaz ya da sarı elbise de kan belli oluyor. O zaman düşman sevinir, İslam askerinin maneviyatı sarsılır. Hz. Peygamber’imiz, Hz. Ali o zaman kızıl kırmızı sarık takmış, yeşil elbise giymiş. Hz. Ali de cenklerinde kırmızı başlık takmıştır.

İkinci kızılbaşlılık da Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in savaşında olmuştur. Şah İsmail, 12 imamı temsil eden 12 dilim kırmızı bir sarık sarmıştır, başlık giymiştir. “Kızılbaşlılar geliyor.” denilmiştir. İkinci kızılbaşlılık da oradan kalmıştır.

12 İmamlar kimlerdir?

Birinci imam velayet makamı Hz. Peygamber’in vefatından sonra belirlenen Şahı Merdan Ali’dir. İkincisi onun evladı İmam Hasan’dır. İmam Hasan’dan sonra kardeşi İmam Hüseyin’dir. Onun evladı İmam Zeynelâbidîn’dir. Sonra imamet makamı Muhammed el- Bakır’a geçer. O da Hakk’a yürüdükten sonra oğlu İmam Ca'fer es-Sâdık.  Onun oğlu da İmam Musa el-Kâzım’dır. İmam Musa el-Kâzım’ın oğlu imam Ali Rıza, Pir Horasan olarak da adlandırılır. Onun Hakk’a yürümesinden sonra imam Muhammed el-Takî,gelir. Onun evladı, İmam Ali Nakiye’dir. Nakiye’nin oğlu İmam Gasteri Gaziye’dir. Gaziye oğlu  Muhammed el- Mehti ‘dir.  Biz ona “sahibi zaman” diyoruz. Sır olduğuna inanıyoruz çünkü   Muhammed el-Mehti’nin bir daha zuhur edeceğine kıyamete yakın dönemlerde bir daha hayata döneceğine inanılır. Ehlibeyit taraftarlarının onun ışığında kurtuluşa ereceğine inanılır.

Şiiler ile Aleviler arasında hangi farklar var?

Şiilerle Aleviler, 12 imamlar ve ehlibeyit sevgisine sahip olması konusunda birleşiyor. İbadet şekline gelince Şiiler aynı Sünniler gibi beş vakit namaz kılıyor. Şeriatın kurallarına uyuyor. Aleviler şeriat kuralları dışında tarikat, marifet, hakikat kapı kurallarına uyuyor.

Son olarak Alevi dedeleri olarak ne söylemek istersiniz?

Alevilik her şeyden önce bir sevgi yoludur. Zalimlikten uzak durabilmek, kötülüğü men edebilmektir. Yüreğimizdeki her türlü pisliği yok edebilmektir. Yezit diyoruz zalim olana. Aslında bizi kötü eden kendi nefsimizdir. Nefsimizi öldürebilmemizdir Alevilik.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —