Cezmi Ancil

Tarih: 26.11.2025 14:39

Kitapsız Kitaplar

Facebook Twitter Linked-in

Geçenlerde bir etkinliğe davetliydim. Gitmezlik olmaz, üstelik davet eden arkadaş reddedilmeyecek, saygın bir dost. Sağ olsun, hatırlaması da yeter...
Hem etkinlik benim baba toprağına ait bölge olunca kanım kaynamadı değil...

Öyle bol takılı, altın süslemeli, para serpmeli, kılık kıyafet yarışlı düğünlerden yana bir işim olmadı. Konu komşudan yana fukara olmamdan kaynaklı... Ya da böylesi daha iyi olmamdan... Neyime lazım boyumuzu aşan gösterilerden.

Bizimkisi mütevazı bir iki kitap alıp bir köşedeki stand’da yerimizi almak daha sosyal gibi... Bir iki kelime konuşur, bilmediklerimizi öğrenir, kültür ve bilgi alışverişi hoş sada...
Belki bir şiir ya da kısa bir dokunaklı hikâye...

Etkinlikleri düzenleyenler için köy, şehir ya da bir bölge isimli etkinlikler daha kazançlı ve verimli olur genellikle. Bu tip etkinlikler birlik ve beraberliği pekiştirmek, canlı tutmak gibi kazanç; kendini kurtarma gibi amaç da taşır doğal olarak...

Karakoçanlılar Gecesi...
Divriği Pilav Günü...
Palulular Gecesi...
Hemşinliler Dayanışma Günü...
“Dul Kadınlar Dayanışma Pikniği.” (En kalabalık olan olurdu sanırım.)
“Boşanmış Kocalar Günü.” (Hiç çekilmez.)

Böylesi hemşeri günleri yeme içme konusunda da cazip gelir insanlara... Hele bir de davul zurna varsa. Vay babam vay... Halay başları oyun oynamaktan çok hokkabazlık kıvırtmalarla dikkatleri üzerlerine çekmek isterler...

Her neyse...

Etkinliğe gittim doğal olarak. Tanıdık dostlar da vardı.
Şair bir arkadaşı gördüm kapının önünde sigara içerken.

“Hayırdır, kitap getirmedin mi?” diye sordum.

Rahat bir tavırla, standları işaret ederek, “Yoo, orada.” dedi. “Kim alacak ki?” diye ekledi.

Gülümsedim. Yavaşça kulağına eğildim:
“Kürtler pek okumaz, daha çok ayaklı sohbetleri, gezici gazeteleri tercih ederler.” dedim.

Yakınımda olan standdaki Kürt bir yazar duymuş olacak ki bana baktı. Bir şey demedi. Satışlardan fazla mutlu olmadığı belliydi...

Genel olarak böyledir...
Üç beş okuyucu dışında pek kitap alan, ilgi gösteren olmaz. Daha çok birilerini görmek için gelir insanlar. Gelmişken de geçerken öyle bir bakarlar.

Bazen “Bu neyi anlatıyor?” diye sorarak test ederler... Neyi merak ediyorlarsa artık...
Ya da ilk fiyat soranlar olduğu gibi...
“Ne verirsen ver.”

Komik mi acı mı bilmiyorum. Öyle diyen bir arkadaşın yazmaktan hedefi ne, onu da bilmiyorum...

Üç beş bin kişilik bir kitle içinde okuyan bir kişi bile varsa, o topluluk aydınlık demektir, demiştim katılımcı bir arkadaşa... Önce umursamadı, sonra yanıma gelip “Sahiden öyle ya...” demişti... Kalemini sevdiğim bir arkadaştı. Sallama iki çay aldı geldi.

“Sallama bir cümle mi kurdum acaba?” dedim kendi kendime...
Sahi, bin kişide bir demek iyi bir sayı demek...
O da yok ya...
Karanlıkta mı kalacağız ne...
İçim karardı.

Kitapları toplamak mı, daha mı çok yazmak...
Bilmiyorum.

Dönüşte ters yola giriyordum ki arkadaki araç uyardı beni. Oralıymış demek ki. Biz yabancı, acemi...
Karanlıkta yol belli değildi. Işık da yoktu.
Tasarruf...

Karanlığa rağmen yolu bulmanın rahatlığı da yetermiş...
Basit ama gerçek.

Yolumuz uzun...
Karanlığa doğru mu, aydınlığa mı...
Neresi olursa artık...
Kitapları alır çıkarız yola...
İşimiz bu...

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —