Kibar ÖZKAN


BİZE REVA GÖRÜLEN YOKSULLUK

BİZE REVA GÖRÜLEN YOKSULLUK


“Güneşin altında söylenmemiş söz yoktur.” derler. Farkındalığım yükseldikçe, herkes için daha güzel, yaşanılabilir bir dünya nasıl oluru düşündükçe belki de milyonlarca kez söylenmiş sözleri, düşünceleri yeniden dillendireceğim. Tekrarlara düşeceğim. Birçok kişi “Bunları zaten biliyoruz.” diyecek. Ben yine de artık neredeyse kronikleşmiş yoksulluğumuzu, bana hayret veren yoksulluğumuzu kendimce yeniden anlatmaya çalışacağım.
 
Son zamanlarda biz şükrettikçe, kanaat ettikçe gözümüze gözümüze sokulan yoksulluğumuz yani bize anlatılan teknik kelimelerle dünya genelinde, Türkiye özelinde fazlaca hissettiğimiz enflasyon, tabiri caizse halkın belini büktü. Aslında medya yoluyla fazla maruz kaldığımız hayat pahalılığını bile neredeyse kanıksayacağız, normalleştireceğiz diğer tüm önemli olaylar gibi fakat şu bir gerçek ki açlığın dili, dini, ırkı olmaz çünkü ilk insandan bu yana yemek, içmek, barınmak, korunmak için bugünkü evrimleşmiş hâlimizi almış bulunuyoruz. Biz bize reva görülen yoksulluğu şu anki aklımızla kabul etsek de (Bu ayrı bir trajedi.) yine de içgüdüsel olarak biyolojik olarak kabul edemeyiz, edemiyoruz. Bu nedenle yoksulluk tüm insanları ayrıştırdığı gibi birleştirir de.
Yukarıda belirttiğim “Biz şükrettikçe ya da kanaat ettikçe gözümüze sokulan yoksulluğumuz.” lafı edebiyat olsun diye söylenmedi, şahsen benim gözüme sokuldu. Malumunuz gazetecilik okuyorum ve Haziran ayında dört yıllık serüven son bulacak. Bu nedenle sınıf arkadaşlarımızla kıt kanaat, az bütçeli geziler düzenlemeye çalışıyoruz. İçsel tercihim nedeniyle doğayla iç içe olacağım yerleri seçiyorum, seçtik de. Şehrin kargaşasından uzak, doğayla baş başa kaldığımda gördüklerime hayran kaldım. Şartsız koşulsuz akan şelaleler, zamanı geldiği an meyvesini veren erik, kayısı, vişne ağaçları hatta dalından koparılmadığında meyvelerini yere döken cömert, ihtişamlı ağaçlar, toplandıkça çoğalan çilek bahçeleri ve daha bir dolu güzellikler…
BİZE ZEHİR EDİLEN HAYATLARIMIZ
Bu güzellikler karşısında büyülenen ruhum, dönüşte yolumun üzerine konulmuş bir kasa kiraz ve fiyatıyla sarsıldı. Kilosu 37 TL yazan kocaman bir etiketle duran kirazlar. Biraz argo olacak ama içimden “Allah’ın kirazı be!” dedim. Mevsimi gelmiş bir meyve, kendiliğinden ürün veren bir ağaç. Kiraz hayatta kalmamızı sağlayan olmazsa olmaz bir yiyecek değil belki ama biyolojik olarak bizi ayakta tutan yiyeceklerin fiyatı da bu pahalılıktan nasiplendi hâliyle ancak benim utanmadan, sıkılmadan kocaman yazılan bu kiraz etiketiyle okuduklarım şunlar oldu: Yine yeniden kapitalizmin soğuk yüzü. Bir avuç diye tanımladığım insanın egosunu gördüm o etikette, “Benim istediğim kadar yiyebilirsin, yaşayabilirsin” diyor. Aklıma birkaç ay önce annesiyle pazara çıkan küçük kızın elma isteği geldi, annesinin iki tane alsak yeterli dediği sesi geldi.
Farkındalığımdan mı? Bilmiyorum ama tüm bu yaşanılan yoksulluğun anlamsızlığını sorgularken yıllar önce okuduğum Hugo Chavez’in o dizeleriyle yeniden karşılaştım:
“Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır. Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık, ormanda meyveler armağan etmezdi.”
Bir kere geldiğimiz bu dünyada bölüşemediğimiz, paylaşamadığımız bize zehir edilen hayatlarımız.
Bırakın da hayattayken yaşayalım.
 

 

Adıyaman

29.04.2024

  • İMSAK 03:55
  • GÜNEŞ 05:26
  • ÖĞLE 12:29
  • İKİNDİ 16:15
  • AKŞAM 19:22
  • YATSI 20:47

CHP Hamburg Birliği, 1 Mayıs'ta Dayanışma Yemeği ve Seçim Değerlendirme Etkinliği Düzenliyor

"Hamburg'da Yeni Bir Paralel CHP'ye İzin Vermeyiz"

Yaz Aylarında Göz Sağlığına Dikkat!

Turizmin Geleceği Yapay Zekayla Parlayacak

Türkiye Lezzet Yüzyılının Lezzet Elçileri: Eurotürk Gastroheroların Ödülleri Dağıtıldı

Hamburger Yeşiller, Yerel ve Avrupa Seçim Kampanyasına Başladı