Yasemin Murat Arslan

Tarih: 12.02.2024 13:34

BİZ İNSANLAR İKİ SINIFA AYRILIYORUZ

Facebook Twitter Linked-in

Bütün dünya olarak 2019’dan itibaren hiç kimsenin aklına gelmeyecek, hiç beklenmeyen, kişi ya da kişiler, bu yöneticiler, bu rejim bunu yapmaz dediğimiz birçok olaylarla karşılaştık, karşılaşmaya da devam ediyoruz. 

Korku çok büyük bir silahtır. Hem kendimizi korumaya almak için ihtiyacımız var bu duyguya, hem de birilerinin üzerinde baskı uygulamak, birilerine hükmedebilmek, yeri geldiğinde ayağını kaydırmak için kullanırız korkunun gücünü. 

Gözle görülmeyen bir virüsün 2019’dan beri insanları nasıl etkisi altında aldığını ve onu kullanarak insanlara diz çöktürmek isteyenlerin varlığını fark ettiğimizi öğrendik. Uzun zamandır DNA aşılarına ilaçlarına onay vermeyen dünya sağlık örgütü bir anda bütün dünya ülkelerine bu virüse karşı kendimizi ve çevremizi korumak adına insanlar üzerinde kısa ve uzun vadede nasıl bir etki yaratacağını bilmediği bir aşıyı zorla yaptırmış oldu. Belki altında yatan bir korku idi, belki de birilerinin baskısına boyun eğmesi gerekiyordu. Bizler şimdilik sadece zan altında bırakıldık, gerçeğin ne olduğunu henüz açık ve net bilmiyoruz. Bir insanın ne zaman, nerede, nasıl bir ilaç alacağına tepeden birileri karar vermeye başlamasıyla demokraside özgürlüğün sınırsız olmadığını yaşayarak görür olduk. Elbetteki bir insanın özgürlüğü bir başka insanın özgürlüğüne engel teşkil ediyorsa ona özgürlük demek doğru değil. Ama bir şahsın bedenine direk yapılacak bir müdahalenin kendi izni dışında yapıması hiçbir şekilde kabul edilmemeliydi. 

Önce virüsün öldürme gücüyle başladık bu korku denen duyguyla yatıp kalkmaya, ardından 2022’deki pekde alıştık olmadığımız Avrupa’da çıkan savaşla devam ediyoruz. Hala bize savaşı destekleyenlerin hep birileri bize saldıracak algısı yaratarak bizim yapılan bütün savaşlara dolaylı, dolaysız ortak olmamızı sağlıyorlar. Vergilerimiz biz istesekte, istemesekte insanların öldürülmesi için harcanıyor. Her ülkenin, her devletin elbetteki kendini olası bir duruma hazır hale getirmesi kaçınılmaz. Ama birilerinin insanlık dışı ve ego merkezli emellerine destek vermek bence tartışılması gereken bir konu. 

Bütün bunlar yetmiyor gibi bir de üstüne 6 Şubat 2023 asrın felaketi eklendi. İyiler sahada elbirliğiyle bir can bir candır diyerek insanları kurtarmaya çalışırken, bir kesim insanlar ise içlerindeki nefret duygularını dışa yansıtarak dolaylı olarak yardımlara engel olmaya çalışıyorlardı. Öyle bir durum ortaya çıkmıştı ki kime, neye, nasıl inanacaktık. Çünkü yardım edende, yardımları engellemeye çalışanda göçük altındaki insanları düşündüğünü söylüyordu. En azından biz Türk toplumu olarak bütün bu yaşananlardan büyük yaralar aldık. Düşman diye bildiğimiz ülkelerin bile koşup yardıma geldiği kurtardığı, her can için yoğun duyguların birlikte yaşandığı bir olay. Sonra yaptığı yardımlardan dolayı saldırganlaşan, beddua okuyan, kendimizden sandığımız, içinden gelerek, karşılık beklemeden yardıma koştuğuna inandığımız insanların siyasi görüşlerine ters gelmiş olanların ölümünü dilediğine tanık olduk. 

Şimdi de o günlerde yardım ediyor gibi aramıza girenlerin yalnız 1999 depreminde değil, Suriye Savaşında da ailesi yanında olmayan birçok çocuğun Avrupa topraklarına girdikten sonra kaybolduğu haberleri ortaya çıkmış ve hemen örtbas edilmişti. 2023 depreminde de yardım amacıyla aramıza sızanların, çocukları kaçırdıklarının gün yüzüne çıktığını görüyoruz. Artık öyle bir noktaya geldik ki hiçbir şeye, hiç kimseye güvenimiz kalmadı. Hiç iyilerle kötüler bir olur mu? Bir tarafta kaostan beslenenler var, bir tarafta ise dünyaya insanlık dersi verenler. Kaostan beslenenler önce kaosun çıkmasını sağlıyorlar, ya da hali hazırdaki kaosu nasıl kendi kötü emelleri için kullanabilirler diye her an tetikte bekliyorlar. 

Yetmedi 7 Ekim’de başlayan insan katliamları, en acısı da çocuk katliamları ve yine insan bedenleri üzerinden para kazanan çeteler eklendi üzerine. Bir tarafta doğal afetin getirdiği yıkımın altından canlı bir çocuk ya da insan, kedi köpek çıkardığı için duygu seli yaşayanlara tanıklık ettik. Diğer taraftan halen devam eden çocuk ölümlerini gerçekleştiren ve onları destekleyenleri gözlemliyoruz. Bir tarafta bana ne diyenler, diğer tarafta dünyanın diğer ucundaki acıyı yüreğinin en derinlerinde hissedenler. Bir tarafta bir lokma ekmeğe şükredenler, diğer tarafta para uğruna sahte gıdalarla insanları zehirleyenler, çocuk büyük demeden insanların organlarını çalanlar. 

Barış ve demokrasi çığlıkları atanların savaş yaptığı eğitimli katiller, diğer tarafta kaba, cahil, bilgisiz, görgüsüz diye tarif edilenlerin vicdanlı davranışları. Öyle bir zamana denk geldik ki, maskenin altında gizlenmiş yüzler, kasalarda saklanmış mücevherler, arkadan vuran dostlar ifşa oldular. Her şey bir bir gün yüzüne çıktı, çıkıyor. Kötü sandıklarımızın iyiliğine, iyi sandıklarımızın kötülüklerine şahit oluyoruz. Düşman sandığımızın dostluğu, dost sandıklarımızın arkadan vurduğu bir dünya. 

Muhtaç olana yardım yaparken bile kendi çıkarını düşünen insanlar görüyoruz etrafımızda. İnsanlar yardım adı altında reklam yapıyor, yardım diye bir şey yok aslında ortada. Siyasi görüşe, inandığı dine, geldiği kavme, ten rengine göre yardım yapanlar görürken, hiçbir bağı, ortak noktası olmayan insanların birbirinin yarasını hiçbir karşılık beklemeden sarıp sarmaladığına da tanıklık ediyoruz. 

Artık bir çoğumuzun, ya da gerçekten vicdanın sesine kulak verenlerin din, dil, ırk, ten rengi, göz rengi demeden iyi insan, kötü insan olacak şekilde ikiye ayrıldığımızı düşünüyorum. Garip olan, iyilerin tedirgin yaşadığı bu dünyada kötülerin kendilerini sağlam, tehlikeden uzak, huzurlu hissediyor olmaları. 

Çünkü onların rahatlığı bizim kötü olamayacağımızdan emin oldukları için. Ama tersi ise asla mümkün olmadı, olamıyor ve hiçbir zaman da olamıyacak. Veren el alan elden üstündür. Yap iyiliği at denize, balık bilmezse halik bilir. 

Güzel yürekli insanlarla karşılaşmak dileğiyle. Sevgiyle kalın, hoşçakalın.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —